Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fazıl Say’ın konserine gitmesinden dolayı yapılan eleştirilere ilişkin, “Cumhurbaşkanı olarak o gece ülkemizi uluslararası alanda başarı ile temsil eden bir sanatçımızın yanında bulunmaktan memnun olduk. Ancak malum kesimler daha konser daveti şahsıma ulaştığı andan itibaren büyük bir linç kampanyası başlattılar. Şahsıma ve hatta konsere katılan herkese edebe, ahlaka, vicdana sığmayacak laflar ettiler” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde mülki idare amirleri ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fazıl Say’ın konserine gittiği için kendisine yapılan eleştirilere cevap verdi. Erdoğan, konuşmasında kaymakamlara uyarılarda da bulundu. Kaymakamlık makamının tarihte köklü bir geçmişe sahip olduğunu söyleyen Erdoğan, “Anayasamıza göre kaymakam ilçelerde cumhurbaşkanı adına görev yapan en yüksek devlet görevlisini ifade ediyor” diyerek her bir kaymakamın yönetim sisteminin en uçtaki yetkilisi olduğunu, işini yaparken ne kadar iyi yaparsa milletin de devletine bağlılığının o kadar güçleneceğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhurbaşkanının temsilcisi olarak görev yaptığınız yerlerdeki diğer kamu görevlileri ile aranızda oluşan özlük hakları ayrışmasının farkındayız. Böyle bir durumu kabullenmek mümkün değil. İçişleri Bakanlığımızın bu konu hakkında bir çalışması var. Bu sorunu en geç 2019’da çözme sözünü vermiştik. Kaymakamlarımızın bu sıkıntısını çok yakında neticeye kavuşturmuş olacağız” sözleri sonrasında yükselen alkış sesi üzerine gülerek, “Gerçekten para çok mutlu edici bir şey” ifadelerini kullandı.
“BUNLARA GÖRE SANAT SADECE KENDİLERİNİN ONAY VERDİĞİ KALIPLARDA OLDUĞU ZAMAN SANATTIR”
15 Temmuz’un milletin devletine sahip çıkmasının sembolü olduğunu kaydeden Erdoğan, “Birkaç küçük istisna dışında tüm kaymakamlarımız bu süreçten yüzlerinin akıyla çıkmışlardır” dedi. Türkiye’de sayısı az ama sesi çok çıkan bir kesimin devlet ile vatandaş arasındaki uçurumun kapanmasından rahatsız olduğunu kaydeden Erdoğan, ”Bu kesim cumhur ile Cumhuriyet'in barışmasını, kucaklaşmasını kendi varlıklarına, ikballerine, çıkarlarına yönelik büyük bir tehdit olarak algılıyor. En sert tepkiyi de normalleşme yolunda atılan adımlar karşısında gösteriyorlar. Ülkemizde sosyal gerilimleri düşürecek, milletimizin tüm renkleri ile kenetlenmesine sağlayacak çabalar niyeyse bunları çok öfkelendiriyor. Bu kesimler kendi ipoteklerinde olduğunu düşündükleri sanat, müzik, resim ve edebiyat gibi alanlarda bir başkasının bırakın varlık göstermesini, söz söylemesini dahi kabul edemiyor. Çünkü bunların nazarında sanatçı ancak kendi çizdikleri sınırlar içinde hareket ettiği sürece sanatçıdır. Bunlara göre sanat sadece kendilerinin onay verdiği kalıplarda olduğu zaman sanattır. Bunlara göre müzik sadece belli türlerde olduğu zaman değerlidir. Aynı nobran tavır resim, mimari, roman, hikaye, şiir için de geçerlidir. Kalıplarına sığmayan, ideolojik ön kabullerine uymayan her şeye düşmanlık etmeyi de bunlar muhaliflik zannederler” diye konuştu.
“BUGÜNE KADAR SANATÇILARIMIZ VE SANAT TÜRLERİ ARASINDA DA AYRIM YAPMADIK”
“Ülkemizin yetiştirdiği dünya çapındaki sanatçılardan Sayın Fazıl Say’ın konserine iştirak ettik” diyerek Fazıl Say’ın konserine gitmesine gösterilen tepkilere cevap veren Erdoğan, “Bu konserde gerçekten güzel bir müzik ziyafetini yaşadık. Cumhurbaşkanı olarak o gece ülkemizi uluslararası alanda başarı ile temsil eden bir sanatçımızın yanında bulunmaktan memnun olduk. Ancak malum kesimler daha konser daveti şahsıma ulaştığı andan itibaren büyük bir linç kampanyası başlattılar. Şahsıma ve hatta konsere katılan herkese edebe, ahlaka, vicdana sığmayacak laflar ettiler. Oysa bizim gelenekli sanatlarımızla modern sanatlara verdiğimiz değer ortadadır. Bugüne kadar sanatçılarımız arasında ayrım yapmadığımız gibi sanat türleri arasında da ayrım yapmadık. Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a, Sezai Karakoç’tan İdris Küçükömer’e, Evliya Çelebi’den Ahmed-i Hani’ye, merhum Müslüm Gürses’ten bozkırın tezenesi rahmetli Neşet Ertaş’a kadar bu toprakların yetiştirdiği bütün değerleri ayrım yapmadan bağrımıza bastık” şeklinde konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren hem modern sanatların hem de gelenekçi sanatların güçlenmesi için çaba sarf ettiğinin altını çizen Erdoğan, “Kendi alanında ülkemizin en büyük eseri olan Harbiye Kongre Merkezini İstanbulumuza biz kazandırdık. Taksim’deki artık ömrünü tamamlamış olan AKM binasının yerine çok daha modern bir eseri inşallah önümüzdeki hafta temelini atacağız. Niye yapmadılar, yapsaydılar. Yapamazlardı, çünkü onların böyle bir derdi yok. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içinde Türkiye’nin ülkemizin en büyük opera ve kongre binasını yine biz inşa ettik. Rami Kışlası’nın renevasyon ve restorasyonunu yaparak Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden birini orada kuruyoruz. Kültür merkezi sayımızı 42’den 115’e, devlet tiyatrolarındaki sahne sayısını 23’ten 63’e çıkarttık. Yaptığımız düzenlemelerle sanatçılarımızın pek çok sorununu yine biz çözüme kavuşturduk. Daha dün sinema sektörünün temsilcileri, film ve dizilerle ilgili son düzenlemelere teşekkür için bizi ziyaret ettiler. Daha önce 2004 yılında hayata geçirdiğimiz 5224 sayılı Kanun, Türk sinema ve dizi sektörünün çağ atlamasını sağlamıştı. Son düzenleme ile bu adımları daha ileriye taşıyoruz. Öyle ki, 2002 yılında vizyona giren yerli film sayısı 9 iken, 2018 yılında bu sayı 180’e, 2 milyon olan yerli film seyircisi sayısı da 44,5 milyona ulaştı. Bugün Türk dizileri dünyanın 156 ülkesine ihraç ediliyor, yaklaşık 500 milyon kişi tarafından izleniyor. 350 milyon dolarlık ihracat hacmi ile Türk dizileri, Amerika’dan sonra bu alanda ikinci sıraya yerleşti. Eski Türkiye özlemi ile yanan çevreler ne bu başarıları ne de bizim sanatçılarımıza verdiğimiz desteği biliyor. Üstat Cemil Meriç, kibir kulelerinden ahkam kesmeyi maharet zanneden bu yarım porsiyon aydınları o keskin dile şöyle tanımlıyor; ‘Türkiye’yi yaşanmaz bulanlar, Türkiye’yi yaşanmaz kılanlardır. Yani aydınlar, karaborsacılar. Bir kelime ile tesadüfün başlarına bir ikbal tacı veya imtiyaz miğferi oturttuğu şuursuz ve mesuliyetsiz herifler. Çağdaşlarına küfredince yükseldiklerini, günahlarından kurtulacaklarını vehmeden bir alay’ diyor Cemil Meriç. Bu son cümleyi ben tamamlamıyorum” ifadelerini kullandı.
“SAKIN TELEFONUNUZ KAPALI OLMASIN, DEVAMLI AÇIK OLACAK”
Kaymakamlardan günün 24 saati, haftanın 7 günü milletle iç içe olmalarını isteyen Erdoğan, “Kaymakam 8 saat mesai, yok öyle bir şey. Kaymakam vatandaşı ile yatar, vatandaşı ile kalkar. Biz de öyleyiz. Telefonumuz bizim kapalı olmaz. Sakın telefonunuz kapalı olmasın, devamlı açık olacak. Aradığı zaman sizi ilgili ilgisiz herkes bulabilecek. Yönettiği ilçedeki her bir hanenin eksiğini, ihtiyacını, sıkıntısını, derdini bilmeyen kaymakam bizim gözümüzde görevini layıkıyla yerine getirmiyor demektir. Bu kaymakam için böyle, vali yardımcıları için böyle, valiler için böyle. Aynı şey emniyet müdürlerimiz için de böyle. Aksi taktirde bu ülke yönetilmez. Bazı ilçelerimiz yüzbinlerce nüfusu ile çok büyük olduğu için bizzat kendiniz yapamıyorsunuz, birimleriniz aracılığı ile bu konuları yakından takip etmelisiniz. Hamdolsun devletimizin imkanları eskisi ile mukayese edilemeyecek kadar ileri düzeydedir. Sosyal devlet ilkesini en iyi hayata geçiren ülkelerin başında geliyoruz. Bakanlıklarımızın merkezi çalışmaları yanında kaymakamlıklarımız ve belediyelerimizin mahallinde yürüttükleri faaliyetlerle her alanda kimsesizlerin kimsesiyiz. Sizler ancak bir yandan devletin itibarını en yüksekte tutarken, diğer yandan da halkın memnuniyetini en üst düzeyde sağlayabilen bir anlayışla şehirlerinizi yönettiğinizde başarıyı yakalayabilirsiniz. Milletine aşık, devletine sadık, ufku açık, zihni berrak, yüreği güçlü, gönlü zengin, sözü sağlam, işinde becerikli, hayatında ahlaklı mülki idari amirlerimizle üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur” dedi.