Başbakan Binali Yıldırım, Başbakanlık Resmi Konut'ta medya temsilcileri ile bir araya geldi. Yıldırım'a, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve Başbakanlık Müsteşarı Fuat Oktay da eşlik etti.
Yıldırım, AK Parti'nin iktidarı döneminde çeşitli müdahaleler olduğunu ancak her krizi reforma dönüştürmeyi başardığını belirterek, "Geçmiş dönem darbelerinde anahtarlar teslim ediliyordu, ceket giyiliyordu, şapka takılıp tıpış tıpış gidiliyordu ama bizim AK Parti iktidarındaki darbe girişimleri hep püskürtülmüştür. Hiçbir tanesine pabuç bırakmadı. Ne 27 Nisan'a ne kapatma davasına ne Cumhurbaşkanı seçimine ne 17-25 Aralık'a ne de şimdi FETÖ'nün Türkiye'de kanlı, silahlı darbe girişimine pabuç bırakmadan dimdik ayaktayız. Niye, bizim kerametimizden ziyade milletimizin feraseti, millet sahip çıktı. Dünyanın buna aklı ermez." dedi.
Burada gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Başbakan Yıldırım, darbe girişiminin maddi ve manevi zararları tespitiyle ilgili soru üzerine, henüz zararların tam tespit edilmediğini, bu alanda çalışmaların devam ettiğini söyledi.
Darbe teşebbüsü olayındaki 237 şehidin hayatının hiçbir şeyle ölçülemeyeceğini ve bunun bir bedelinin olamayacağını anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:"237 yiğidimiz, şehidimiz var. Sayı biraz aşağı yukarı gitti geldi. O ara kimisi hain olanların da şehit listesinde yer almasından dolayı. Son halinde 237 şehidimiz var, bunların 62’si polis, polislerin de 55’i Ankara, 5 İstanbul, 2 Muğla, 5 asker var, 4 Ankara'da bir İstanbul'da. 170 de vatandaşımız, sivil var. Ankara’da 88, İstanbul’da 82. Yaralılarımızın sayısı 2 bin 191. Birçoğu taburcu oldu. Halen tedavisi devam eden 144. Yaralıların dökümüne baktığımızda, 140 polisimiz, Ankara'da 107, İstanbul'da, 28, Muğla'da 3, Sakarya'da bir, Bayburt'ta bir. 21 askerimiz var, Ankara'da 16, İstanbul'da 5. 2 bin 30 sivil vatandaşımız var, Ankara'da bin 95, İstanbul'da 917, Sakarya'da 14, Muğla'da 3, Malatya'da bir."
Hayatını kaybeden 3 kişinin de henüz kimliğinin tespit edilemediğini aktaran Yıldırım, darbecilerin bilançosu hakkında ise şu bilgileri verdi:"Ölü ele geçirilen darbeci hain 34, Ankara'da 18, İstanbul'da 15, Malatya'da bir. Ağırlıklı olarak asker, subay. Yaralı darbeci sayısı 49, Ankara'da 17, İstanbul'da 26, Malatya'da 4, Sakarya'da 2. 31 Temmuz, saat 10.00 itibarıyla gözaltı sayısı 18 bin 756. İstanbul'da 4 bin 233, Ankara'da 3 bin 756, İzmir'de 605. Diğer illerde ise 10 bin 162. Bunlardan polis 4 bin 315, polislerden bin 900'ü rütbeli, 2 bin 415'i rütbesiz. Asker 11 bin 31, general 185, subay bin 135, diğeri 7 bin 711. Ayrıca bin 498 jandarma, 104 de sahil güvenlik personeli var. Hakim, savcı 2 bin 626, mülki idare amiri 95, sivil gözaltı 689. Toplam 18 bin 756."
İstanbul'da 2 bin 446, Ankara'da 2 bin 508, İzmir'de 149, diğer illerde 5 bin 89 olmak üzere 10 bin 192 tutuklunun bulunduğunu söyleyen Yıldırım, "10 bin 192 tutuklunun bin 751'i polis, 6 bin 153'ü asker, 2 bin 131'i hakim, savcı, mülki idareden 64, sivil 93, adli kontrol ile serbest kalan 2 bin 257, doğrudan serbest kalan bin 993, gözaltı işlemleri devam eden 4 bin 314." diye konuştu.
RÜTBELİ TERÖRİSTKEN, RÜTBESİZ TERÖRİSTE DÖNÜYORLAR
FETÖ'nün sivil kaynaklarına değinen Yıldırım, "Şu ana kadar açığa alınan toplam kamu personeli 59 bin 467, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden kesin ihraç edilenlerin sayısı 3 bin 73. Generalden astsubaya kadar tamamını kapsıyor."
İhraç edilenlerin rütbelerinin söküldüğünü, her türlü askerlikten doğan haklarını kaybettiklerini anlatan Yıldırım, sadece emeklilikle ilgili haklarının baki kaldığını belirtti. Generallerin er olduğunu ifade eden Yıldırım, "Rütbeli teröristken, rütbesiz teröriste dönüyorlar" dedi.
Başbakan Yıldırım, bugüne kadar 55 bin 978 kişinin pasaportunun iptal edildiğini belirterek, umuma mahsus pasaport sayısının 14 bin 780, yeşil pasaport sayısının 38 bin 703, gri veya hizmet pasaport sayısının 2 bin 109, diplomatik pasaport sayısının da 386 olduğunu kaydetti.
KAMUDA İZİNLERİN KALDIRILMASI
Kamuda izinlerle ilgili durumun ne zaman değişeceği yönündeki soruya ise Yıldırım, bu kararın, darbe sonrası darbeye karışmış olan kamu personelinin kaçmasını engellemek için tedbir amaçlı alındığını söyledi. "Çok uzun süreceğini zannetmiyorum, önümüzdeki birkaç haftalık süre içerisinde işler normale döner, çalışmalarımıza bağlı" diyen Yıldırım, hacca gidenlerin ise bu durumdan muaf tutulduklarını hatırlattı.
MİLLETİN SELAMETİ, GELECEĞİ İÇİN KENDİMİZE OHAL İLAN ETTİK
Başbakan Binali Yıldırım, darbe bastırıldıktan sonra Anayasa'nın 120. maddesine uygun olarak olağanüstü hal ilanına karar verdiklerini anımsatarak, ağır ekonomik kriz, büyük afetler, felaketler, darbe, kamu düzenini bozmaya yönelik durumlarda OHAL ilan edilebildiğini, kendilerinin de kamu düzenini bozmaya yönelik maddeye ilişkin OHAL kararı aldıklarını bildirdi.
OHAL'in gereği olan birtakım düzenlemelere ihtiyaç olduğunu ve bunlara yönelik de Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarmaya başladıklarını anlatan Yıldırım, şunları söyledi:"Bugün itibarıyla üçüncüsü çıktı. Burada esasen ilk kararnamede darbe teşebbüsü sırasında direnerek hayatını kaybeden şehitler ve yaralananlara şehitlik, gazilik haklarının verilmesi, ilk yaptığımız iş o. Darbecilerin, doğrudan katılanların ilişiğinin kesilmesi. Az önce rakamlarını verdim. Bunların tabii ki hukuki olarak yargılanmaları devam ediyor ama ilk ceza bunların memuriyetlerine son verilmesi. Birebir katılanlar artık şüpheyle değil de işin içinde olanlar bu 3 bin 73 kişi, bunlar ihraç edildiler. Tabii kimisi tutuklu, kimisi gözaltı, davalar da devam edecek. Bu OHAL'in en önemli şeyi, olağanüstü darbelerde OHAL millete ilan edilir, biz OHAL'i devlete ilan ettik. Milletin selameti, geleceği için kendimize OHAL ilan ettik. Öyle tanımlamak daha doğru. Bu süreçte devletin bekası için tekrar bir zafiyet yaşanmaması için her türlü tedbiri alıyoruz, almaya devam edeceğiz."
Darbe teşebbüsünün verdiği zararların ortadan kaldırılması, sorumluların bulunması işlemlerinin OHAL sürecinde başladığını ve devam edeceğini belirten Yıldırım, OHAL kapsamında ekonomik faaliyetlerin yerine getirilmesinde en ufak bir kısıtlama, müdahale olmayacağını, aksine ekonomiyi büyütmek için başlatılan teşviklerin, tedbirlerin artarak devam edeceğini aktardı.
Yıldırım, bununla ilgili Meclis'te birinci paketin kabul edildiğini, ikinci paketin görüşüldüğünü, üçüncüyü de muhtemelen bugün göndereceklerini bildirdi.
AK PARTİ, KRİZLERİ BİR REFORMA DÖNÜŞTÜRMEYİ BAŞARDI
AK Parti'nin bugüne kadar darbelerle mücadele ettiğini anlatan Başbakan Yıldırım, "AK Parti iktidarı döneminde mili iradeye, demokrasiye çeşitli kılık, çeşitli görünüm altında hep müdahaleler oldu ve her seferinde de AK Parti bu krizi bir reforma dönüştürmeyi başardı." dedi.
İlk krizin Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu ve 367 icadı ortaya atıldığını hatırlatan Yıldırım, bu icadın icabına bakıldığını, 363 milletvekili olan bir partiye seçtirilmeyen cumhurbaşkanının 78 milyon vatandaşa seçtirildiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesini sağlayan düzenlemeyi hayata geçirdiklerini ve milletin ilk seçtiği cumhurbaşkanının da Recep Tayyip Erdoğan olduğunu dile getiren Yıldırım, "Tabii vesayetçiler boş durmadılar. 'Yenilen pehlivan güreşe doymaz' derler ya bu sefer başka bir formatta gelmeye başladılar. O da neydi, kapatma davası. 2008’de 14 Mart’ta partiyi kapatma... İktidar partisi. Yani yüzde 47 oy almış ve güçlü bir şekilde iktidara gelmiş AK Parti'ye kapatma davası açtılar. Ben de o kapatma davasındaki 73 kişiden birisiyim. Şimdi ölüm listesinde de yine ilk sıradayız." değerlendirmesinde bulundu.
Kapatma davası krizi başarılı olmayınca yargı darbesiyle karşı karşıya kaldıklarını belirten Yıldırım, yargı darbesini, FETÖ'nün ilk defa aktif olarak sahneye çıktığı bir girişim olarak değerlendirdi. Bu girişimle örgütün su yüzüne çıktığını ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:"Orada öncelikle malum ondan önce yargıda başka bir yapılanma vardı, o yapılanmaya karşı FETÖ terör örgütü bir çatışmaya girdi, sonunda bir anayasa değişikliği ihtiyacı doğdu. Özellikle HSYK’nın yeniden yapılandırılması ve diğer bazı maddeler var. Onlarla ilgili de referandum yapıldı ama ondan sonraki gelişmeler de FETÖ’nün yargı içerisindeki gücünün bilinir hale geldiği bir dönemdir. Bu, HSYK’nın oluşumuna yansıdı, mahkemelerde alınan kararlara yansıdı ve o andan itibaren yavaş yavaş örgüt, siyasi iradeye kafa tutacak güce eriştiğini hissettirmeye başladı. İşte, MİT Başkanının alınma girişimi, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi, dershanelerin kapatılma sürecinde yaşanan olay, MİT tırlarının durdurulması ve buna benzer birçok olaylar."
AK Parti'nin dördüncü dönemini yaşadığını hatırlatan Yıldırım, "Bütün bu süre içerisinde kaç tane ciddi darbe girişimiyle karşı karşıya kalmışız. Her seferinde darbeden güçlenerek çıkan bir siyasi iktidardan bahsediyoruz. Geçmiş dönem darbelerinde anahtarlar teslim ediliyordu, ceket giyiliyordu, şapka takılıp tıpış tıpış gidiliyordu ama bizim AK Parti iktidarındaki darbe girişimleri hep püskürtülmüştür. Hiçbir tanesine pabuç bırakmadı. Ne 27 Nisan'a ne kapatma davasına ne Cumhurbaşkanı seçimine ne 17-25 Aralık'a ne de şimdi FETÖ'nün Türkiye'de kanlı, silahlı darbe girişimine pabuç bırakmadan dimdik ayaktayız. Niye, bizim kerametimizden ziyade milletimizin feraseti, millet sahip çıktı. Dünyanın buna aklı ermez." diye konuştu.
Dünya ülkelerinin darbe ile analiz yaptığını, tüm bilimsel kriterleri değerlendirdiğini ve darbecilerin kaybetmemesi gerektiği yönünde bir sonuca vardığını anlatan Yıldırım, sonuçta darbenin kaybettiğini ve bunu sağlayan gücün de millet olduğunu vurguladı.
MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİL, MUTLAK ÜSTÜNLÜĞÜ ESAS ALDIK
"Millet yanınızda, arkanızda olduğu sürece ne tankın gücü ne topun gücü... Halkın gücü hiçbir güçle test edilemez, alt edilemez. Hakkın gücü ve halkın gücü tankın gücünü yenmiştir, etkisiz hale getirmiştir. Bu darbe girişiminin özeti budur. Bir kez daha darbeciler boylarının ölçüsünü almışlardı ama bizim sürekli darbelerle uğraşacak halimiz yok." diyen Yıldırım, bir yandan darbelerle mücadele ederken diğer yandan ise boş durmadıklarını, hizmet ürettiklerini aktardı.
Türkiye'nin 14 yılda eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, sosyal devlet anlayışında, büyümede, kalkınmada, sanayide, teknolojide, savunma sanayinin millileştirilmesinde önemli adımlar atıldığına işaret eden Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:"Bu tip demokrasiye karşı darbe girişimlerine rağmen hem onları yaptık, hem de bu darbecilere dersini verdik. Geçmiş dönem iktidarlarından AK Parti iktidarının farkı budur. Kriz yönetimindeki feraseti ve başarısıdır. Her seferinde biz mukayeseli üstünlüğü değil, mutlak üstünlüğü esas aldık. Mukayeseli üstünlük ne, adamın şu kadar tayyaresi var havada, bu kadar helikopteri var, bu kadar zırhlı aracı, tankı var. Yahu siz aklınızı mı yediniz nasıl başa çıkacaksınız? Ama mutlak güç halkın gücüdür, Hakkın gücüdür, o güç meydana indiği zaman diğerlerinin hepsinin hiçbir önemi olmadığını gördük."
Başbakan Yıldırım, aziz millet ile gurur, onur duyduklarını ifade ederek, o gece hayatını kaybeden şehitleri rahmetle andı.
Darbenin bastırılmasındaki en önemli unsurun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunun altını çizen Yıldırım, "Başkomutanımız, Cumhurbaşkanımız çok net bir duruş ortaya koydu. 'Bizi öldürürsünüz ama yolumuzdan döndüremezsiniz' dedi. 'Biz milletimizin emanetini size teslim etmeyiz' dedi. Biz de hükümet olarak kararlılığımızı ortaya koyduk. Dedik ki 'Bir dakika arkadaş kimsin sen? Hangi hakla milletin iradesine el uzatıyorsun' ve milleti göreve çağırdık. FETÖ darbecileri göreve çağırdı, biz de milleti göreve çağırdık. Sonuç ortada." diye konuştu.
TORUNUMA CEVAP VEREMEDİM, O KADAR ACZE DÜŞTÜM Kİ
Türkiye'nin bölgede demokrasiyi en iyi şekilde uygulamaya çalışan, Doğu ve Batı medeniyetlerini, kültürlerini birleştirerek bölgede istikrar unsuru bir ülke olduğunu vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:"Türkiye'nin, artık gerek bölücü terör gerek diğer isimler altındaki terör yapılanmalarının enerjisini azaltmasına izin vermememiz lazım. Onun için bu süreci acı yaşadık, hakikaten milletçe her bir şehidimizin destansı bir öyküsü var. Her bir gazimizin o gün milletin evinde, Külliye'deki kongre binasında yaşadıklarımız hakikaten sözün bittiği yer. Bakanlar Kurulu toplantısında biraz laflar boğazıma düğümlendi. Hakikaten torunuma cevap veremedim. O kadar acze düştüm ki... Bana soruyor, 'Dede bu askerler niye insanları öldürüyor?' Bunlar bizim askerimiz değil, bu beyinsizler bu çocuk kadar, bu çocuğun idraki kadar olamadılar. Bunlar beyinlerini, kafalarını kiraya vermiş, asker kılığı içindeki teröristlerdir. Başka izahı yok. O kadar büyük zarar verdiler ki ülkeye, o kadar büyük zarar verdiler ki asırlık silahlı kuvvetlerimize. Tarifi imkansız. Ama milletimiz şunu iyi bilsin, bizim silahlı kuvvetlerimiz dünyanın en güçlü orduları arasında, ilk birkaçı içinde yer alıyor. Avrupa'nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük silahlı gücüne sahip. Bu ordunun, bu ve buna benzer olaylarla itibarının yok edilmesini asla ve asla tasvip etmeyiz."
Yıldırım, asker kılığındaki teröristlerle silahlı kuvvetlerin, ülkesini, vatanını, milletini, bayrağını seven askerlerin, subayların birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurguladı.
Darbecilerden gereken hesabın sorulacağını aktaran Yıldırım, intikam duygusuyla değil, adaletle hareket edeceklerinin altını çizdi.
"FETÖ'ye katılan, onlarla birlikte hareket edenlerin tespitinde de kılı kırk yaracağız, bir sürek avına çıkmayacağız, elimizdeki sağlam verilerle hareket edeceğiz. Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin vermeyeceğiz. Bu çok titiz bir çalışma gerektiriyor." diyen Yıldırım, bu dönemlerin karambol dönemleri olduğunu, birilerine karın ağrısı olanların bu dönemde piyasaya çıkarak birilerinin haksız yere mağdur olmasına sebep olabildiklerini söyledi.
Titiz bir çalışma yürütüleceğini ve bunun için Başbakanlıkta ve bakanlıklarda kriz merkezi kurulduğunu anlatan Yıldırım, "Açığa alınanlarla ilgili titiz bir çalışma yürütülüyor. Mutlaka bunlar içerisinde haksız yere işlem gören olmuş olabilir. 'Yoktur' diye iddia etmiyoruz. Onun için yeni baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz birbirinden ayırt edilecek." diye konuştu.
KHK İLE YAPILAN ÇALIŞMALAR
Kanun Hükmünde Kararnamede neler yapıldığı hakkında da bilgi veren Yıldırım, ilk etapta darbeye karşı koyan şehit ve gazilere karşı bir düzenleme yapıldığını bildirdi.
Çanakkale Şehitleri Anıtı gibi iki meydan yapılacağını anlatan Yıldırım, şunları söyledi:"15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün Anadolu tarafındaki çıkışında bir şehitlik yapıyoruz. Bir de Beştepe ile Jandarma Genel Komutanlığı arasındaki devlet mezarlığı ile Millet Camisi arasındaki bölüme yine bir şehitler anıtı, bölgesi yapıyoruz. Bu şehitlerimizin adını ölümsüzleştirmeyi hedefliyoruz. Onun dışında bu FETÖ ile doğrudan ilişiği, ilişkisi olan, bizzat terör örgütünün faaliyetlerine çeşitli şekilde katkı sağlayan hastaneler var, sağlık tesisleri var, okullar var, özel öğretim yurtları var, vakıf ve dernekler var, sendikal organizasyonlar var, çeşitli şeyler var. Bunların tamamı kapatıldı, varlıkları vakıfsa Vakıflar Genel Müdürlüğüne değilse Maliye hazinesine devredildi. Burada bir şeye dikkat edildi, buradan hizmet alanlar mağdur edilmedi, hizmeti verenler değişti. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK devreye girdi ve sistem tıkır tıkır işliyor. Ama şundan emin olalım, o terör örgütünün elinden bunlar alınmış oldu. Önemli bir karardı, böylece ciddi sayıda özel öğretim kurumu 934 tane, hastane vesaire 35 tane, yurt 109 tane, vakıf 104 tane, dernek sayısı bin 125, yüksek öğretim, üniversite 15. Böyle gidiyor. Bunların kazandığı, alın teri ile elde ettikleri şey değil. Cennet vadederek toplanan himmet parasından, milletin sadakasını sermaye yaparak elde ettikleri şeyler. Bunlar şimdi tekrar millete dönmüş oldu."
Terör örgütü üyelerine yönelik gözaltı süresinin de uzatıldığını bildiren Yıldırım, ikinci KHK'da ise haber kanalları, gazete, televizyon, radyo ve yayınevlerinin kapatıldığını dile getirdi.
Jandarma ve sahil güvenlik teşkilatlarının İçişleri Bakanlığına bağlandığını anımsatan Başbakan Yıldırım, şunları ifade etti:"Aslında bu yarım yamalak bağlıydı. Tam anlamıyla şimdi bu KHK’da bağlanmış oldu. Ne demek, tam anlamıyla, yani A’dan Z’ye personellerin alımı, terfisi, tayini, görev değiştirmeleri, her şey İçişleri Bakanı, gereğine göre Başbakan, EGM teşkilat yapısı, personel tefriki nasılsa aynı hale dönüştü. Sahil güvenlik de benzer şekilde. Rütbeleri devam ediyor. Jandarmanın, sahil güvenliğin tayin terfisi YAŞ'a gitmiyor. İlk denemesini 28’inde yaptık mesela, jandarmayı, sahil güvenliği görüşmedik. Direkt onu İçişleri Bakanlığımız hazırladı, görüştük, Cumhurbaşkanımıza da onaya sunduk, üçlü kararnameyle hallettik. Şu anda jandarma bu değişimden sonraki görevlendirmelerini tamamlamış, herkes görevinin başına gitmiştir. Çok hızlı bir şekilde bu değişimi uygulamaya soktular. Bakanımıza teşekkür ediyoruz."
Binali Yıldırım, bu çalışmaların çok büyük bir reform olduğunun altını çizdi.
Jandarma ve sahil güvenlik teşkilatlarının terörle mücadelede çok daha etkin ve çok daha hızlı hareket edeceğini aktaran Yıldırım, "Çünkü karar mekanizması, hiçbir tereddüde yer verilmeyecek şekilde netleşmiştir. Önceden de İçişleri'ne bağlı ama sizin sicil notunuzu başkası veriyorsa gerçekte işin sonunda oraya bağlı gibi oluyor, çok sürdürülebilir bir iş değildi, bu düzeldi şimdi. Teoride bağlıydı, uygulamada da bağlı hale geldi. Bu şekilde gerek bir yandan polis, jandarma onların görev alanları sanki aynı bünye içerisinde birbirine yabancı iki kuruluş... Bu kalktı ortadan." diye konuştu.
Jandarma ve sahil güvenlik teşkilatları personel kaynağı için de üçüncü KHK'da yeni kararlar aldıklarını dile getiren Yıldırım, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi kurulmasına karar verdiklerini belirtti.
Lise dengi okullardan, üniversitelerden öğrencilerin akademiye gelip, eğitimlerini devam ettireceklerini söyleyen Yıldırım, şu bilgileri aktardı:"Kaynak FETÖ’nün kaynağı değil, milletin evlatları. Alıyorlar, önce beyinleri formatlıyorlar, sonra da bu kurumlara gönderiyorlar. Artık buna son veriyoruz. Aziz milletin asil evlatları istediği alanda görev alabilecek. Oyunlarla, soru çalmalarla, sağlık raporları oyunlarıyla, suç isnatlarıyla önleri kesilmeyecek. Çalışan, gayret eden istediği yere gelecek. Örneği burada, biz hepimiz Anadolu'da mütevazı insanların evlatlarıyız. Önümüzde engel yok, gayret ettik, mücadele ettik, Allah nasip etti, belirli pozisyonlara geldik. Bu her alanda olabilecek. Demokrasinin de güzelliği bu zaten. Herkese aynı imkanları, fırsatları vermesidir."
Yürürlüğe giren 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili değerlendirmede bulunan Yıldırım, bu kararnamenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin 150 yıldır yapmaya çalıştığı değişim, dönüşüm ve reformun tamamlandığı bir süreç olarak görülebileceğini ifade etti.
"Malum dünya değişti, tehdit öncelikleri değişti, tehdit türleri değişti, tehdide karşı savunma teknikleri değişti." diyen Yıldırım, şöyle konuştu:"Caydırıcılıkla ilgili ihtiyaçlar ortaya çıktı. Şimdi siber saldırılar, mesela normal konvansiyonel saldırıların, tankın, topun, bombanın oluşturduğu saldırılardan daha yakın tehdit haline geldi. Buna göre, tabii silahlı kuvvetlerin kendini yenilemesi lazım. Yenilemesi için ne yapması gerekiyor, mutlaka asli işine yoğunlaşması gerekiyor. Mevcut yapıda, silahlı kuvvetler, harbe hazırlık, caydırıcılık, güvenlik gibi konuların yanı sıra başka bir sürü ilgisiz ilgili mevzularla da meşgul olmak zorunda kalıyor. Şimdi enerjisini azaltan bu yapıları silahlı kuvvetlerden ayırdık, koşturan bir bakanımız vardı, ona bu işleri zimmetledik. İşin özeti bu."
"Genelkurmay bahçesinde bulunan Milli Savunma Bakanlığı binasının yerini değiştirmeyi düşünüyor musunuz?" şeklindeki bir soru üzerine Yıldırım, "Ankara’da yer beğensin" ifadesini kullandı.
Yüksek Askeri Şura'nın yapısındaki değişikliğe değinen Yıldırım, şunları kaydetti:"Aslında ikinci kararnamede, küçük bir değişiklik vardı bununla ilgili. Önceki değişiklik şuydu; Askeri Şura’nın başkanı Başbakandır. Önce de öyleydi ama Askeri Şura’yı toplama işi Genelkurmaydaydı. Önceki kararnamede, 'Başbakan, yani başkan yılda bir kezden az olmamak üzere Askeri Şura’yı toplar' şeklinde değiştirmiştik. Şimdi ne yaptık, yapıyı değiştirdik. Yapıda önce kim vardı? Başbakan Başkan, Milli Savunma Bakanı üye, diğer üyeler de Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, orgeneraller, oramiraller. 15 kişi. Şimdi tabii jandarmayı, İçişleri Bakanlığına bağladığımız için şuradan jandarma komutanı çıktı. Onun yanı sıra Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı ile kuvvet komutanlarından oluşuyor. Zannediyorum sayıları 14’ü buluyor. 14’ün 4 tanesi askeri kişilik. Jandarmanın yerine sahibi geldi. 4’e 11 oluyor. Sekreterya Genelkurmay 2. Başkanıydı. Şimdi sekreterimiz, Milli Savunma Bakanımız. Başkanının sekreteri, Milli Savunma Bakanı. Genelkurmay'ın işi gücü yok da bizim sekreterliğimizi mi yapacak? Büyük bir yükten kurtarıyoruz."
"Genelkurmay ile kuvvet komutanlıkları arasındaki entegrasyon, ilişki biçimine ilişkin bize bilgi verir misiniz? Çünkü Genelkurmay Başkanı, Başbakana karşı sorumludur ifadesi, Anayasa'da duruyor.” sorusunu da Yıldırım, "Orada bir sıkıntı yok. Biz onu belki Cumhurbaşkanına bağlanmasını, başkomutan olduğu için, daha doğru bir şey olur diye düşünüyoruz. Onu diğer partilerle görüşeceğiz. Anayasa değişikliği konusu olacak." şeklinde yanıtladı.
FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EN BÜYÜK KAYNAĞI, ASKERİ OKULLAR
Askeri okullarla ilgili düzenlemeye ilişkin de Başbakan Yıldırım, şu bilgiyi verdi:"Bu darbe bizi bir yere daha götürdü. Bu FETÖ terör örgütünün en büyük kaynağı, askeri okullar. Maalesef yıllardır burayı ele geçirmişler ve buradan tahkim etmişler güçlerini. Yaptığımız iş şöyle; orta, lise seviyesindeki bütün okullar kapanıyor. Bunlar neler, Kuleli Askeri Lisesi, Işıklar, Maltepe, İzmir Deniz Lisesi, Astsubay Bando Hazırlık Okulu, yani bütün lise seviyesindeki, ortaöğretim seviyesindeki okullar kapatılıyor."
ASKERİ OKULLARDAKİ ÖĞRENCİLER SİVİL OKULLARA GEÇİŞ YAPACAK
Askeri okullarda eğitim gören öğrencilerin, sivil liselere girerken aldıkları sınav puanı baz alınarak Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullara dağıtılacağını anlatan Yıldırım, "Bunlar girerken bir şey imzalıyorlar, onları almayacağız. Onları almadığımız gibi bugüne kadar atılanların da tazminatlarını affediyoruz. Bu bir toplumsal problemdi. İmzalamış, bir şekilde devam edememiş veya atılmış, bunların bu yapının tazminatını ödediyse yapacak bir şey yok, ödemeyenlere kolaylık getiriyoruz." dedi.
Milli Savunma Üniversitesi kurduklarını, bunun bünyesinde Kara Harp Okulu, Deniz Harp Okulu ve Hava Harp Okulu ve astsubay meslek yüksekokulları olacağını anlatan Yıldırım, "Ayrıca lisansüstü eğitim amacıyla enstitüler olacak. O enstitülerde de kurmaylığa gitmek isteyen varsa o enstitülere gidecek. Bu herkese açık. Sınırlama yok. Yani harp akademileri de kapatılıyor. Ayrıca kurmayların akademileri olmayacak." diye konuştu.
TSK’nın hizmetine ihtiyaç duyacağı öğrenciyi, normal üniversitede askeri öğrenci olarak okutmaya devam edebileceğini kaydeden Yıldırım, "Dışarıdan kaynak temininde sorun yok" dedi.
Başbakan Yıldırım, Milli Savunma Üniversitesi Rektörünün de Milli Savunma Bakanlığına bağlı olacağını, Bakanın önerdiği adaylar arasından Başbakanın seçtiği üç isimden birinin Cumhurbaşkanı tarafından atanacağını bildirdi. Yıldırım, bu üniversite rektörünün sivil de general de olabileceğini belirtti.
Silahlı kuvvetlerin bünyesindeki bütün hastanelerin Sağlık Bakanlığına, GATA’ya bağlı yükseköğretim birimlerinin de Sağlıklı Bilimleri Üniversitesine devredildiğini bildiren Yıldırım, "Devredilen sağlık kuruluşlarındaki askeri personel er ve erbaşlar ile şehit yakınları ve gazilere sağlık hizmeti sunumunda öncelik tanınacak." diye konuştu.
"Askeri tabiplik falan yok. Sağlık Bakanlığıyla yapılacak sözleşmeyle bütün sağlık hizmetleri alınacak." diyen Yıldırım, "Bunlar özel kalemine bile sahip olamamış. Genelkurmay'ın özel kalemi, ‘ihtilal oldu’ diyor, kelepçe takıyor. Ne hale gelmiş memleket" ifadesini kullandı.
GENELKURMAY SADECE ASLİ İŞİYLE UĞRAŞACAK
Silahlı kuvvetlerin elinde tersaneler, fabrikalar ve sanayi kuruluşlarının da bulunduğuna işaret eden Yıldırım, "Bunları Milli Savunma'ya devrediyoruz. Mesela İstanbul tersanesi, Gölcük tersanesi, İzmir Karşıyaka tersanesi. Genelkurmay sadece asli işiyle uğraşacak." dedi.
Milli Savunma Bakanlığının da yeniden yapılandırıldığını belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bunun kapsamı çok geniş. Bir özel kalemi dahi alamayan bakandan tepeden tırnağa bütün askeriyenin personelini alan bir bakanlığa geldi. Dokuz genel müdürlük kuruluyor, müsteşar, 5 müsteşar yardımcısı. Bunların daire başkanlıkları, şube müdürlükleriyle Ulaştırma Bakanlığından daha büyük bakanlık haline geldi."
Askeri yargıda yapılan değişikliği de değerlendiren Yıldırım, "Askeri yargıda şimdilik yapılan değişiklik, askeri hakimlerin disiplin özlük işlemleri, Milli Savunma Bakanlığına geçti. Artık oradaki disiplin işleri Milli Savunma Bakanlığı yetkisine geçiyor. İkinci aşama diğer partilerle görüşülecek, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi ve Askeri Yargıtay’ın kaldırılması konusu var. O yapılıncaya kadar disiplin, özlük işleri Milli Savunma Bakanlığına geçmiş oluyor. Yani askeriye disiplin işleri konusunda yargılama olacak." açıklamasında bulundu.
Yıldırım, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görevli kurmay üyelerin yerine sınıf subaylarının da görevlendirilmesinin mümkün hale geldiğini bildirdi.
Bir diğer değişikliğin de komuta kademesiyle ilgili olduğunu dile getiren Yıldırım, "Kuvvet komutanları, Milli Savunma Bakanına bağlanıyor, bakanın kendisine bağlanıyor. Bu bağlanma işinde önemli not, kuvvet komutanlıkları diğer kanunlarla Genelkurmay Başkanlığına verilen görev ve yetkiler saklı kalmak şartıyla, diyelim ki askerlikle ilgili Genelkurmayın kanunları var, harekat, harbe hazırlık gibi bu tip görevlerde yine Genelkurmay ile birlikte hareket edecekler ama kuvvet komutanlarının atanması vesaire konularında müşterek kararname uygulanacak." dedi.
Başbakanın, bakanın doğrudan emir verme konusuyla ilgili bir düzenleme olup olmadığının sorulması üzerine de Yıldırım, "Burada da böyle bir düzenleme var. 'Cumhurbaşkanı, Başbakan gerekli gördüklerinde kuvvet komutanlıkları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabilir, bunlara doğrudan emir verebilir, verilen emir herhangi makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirilir.' Bu, demokratikleşmede son noktadır. Demokratikleşme demek belki doğru olmaz ama yani burada irade ve idare sınırlarının çizilmesi demek. Yani madde neyi ifade ettiğini zaten kendisi söylüyor." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, ordudan haksız yere atılanlara da geri dönme imkanı verdiklerini belirterek, "Sağlık raporlarıyla sınıf, statü değişikliğiyle mağdur edilen personele yeniden dönüş hakkı getiriyoruz." diye konuştu.
GENELKURMAY BAŞKANI, GENERALLER ARASINDAN SEÇİLECEK
Başbakan Yıldırım, Genelkurmay Başkanının seçimiyle ilgili bir düzenleme yaptıklarını bildirdi. Mevcut yapıda, Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanları arasından seçildiğine işaret eden Yıldırım, "Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları arasından seçilir maddesini, 'Genelkurmay Başkanı, generaller, orgeneral ve oramiraller arasından seçilir’ şekline getirdik." dedi.
Ordudan atılanlarla general sayısının yüzde 50’ye kadar düştüğünü, atılanların yerinin doldurulup doldurulmayacağının sorulması üzerine de Yıldırım, şöyle konuştu:"Çok adam çok iş değildir, çok adam az iş demektir. Silahlı kuvvetler, gelişen teknoloji, gelişen teknik türleriyle zaten uzun zamandan beri yeniden yapılanma hazırlıkları yapıyordu. Bununla beraber, bu yaşadığımız kötü süreçten hayırlı iş doğdu. Bunları hızlandırılacaklar. Profesyonelleşmeye daha fazla kafa yoracaklar, asli işlerine daha fazla kafa yoracaklar. Sadece konvansiyonel savunma harp teknikleri değil caydırıcılığı esas alan, modern teknolojiyi, bilişimi esas alan bir savunma konseptine geçmiş olacaklar.
Burada da askere alma, silah altına alma işi yine devam edecek. Orada bir aidiyet oluşması lazım ama bunun, sadece askerlik iklimine alışmak, onun ötesinde bir rolü olmaması lazım. Onu da ayrıca değerlendireceğiz. Şu anda onun kararını vermiş değiliz. Muhtemelen süreler daha kısalacak, sayı azalacak vesaire. Jandarma, mesela belirli takvim içerisinde, silah altına alınmış, vatan hizmetini yapan hiçbir askeri terörle mücadelede çalıştırmayacak. Kadro ihtiyacı azalıyor."
Yıldırım, askerlik süresinin kısalıp kısalmayacağına ilişkin soruyu da "Şu anda söz konusu değil. Uzman orduya geçince mecburen bu sonucu olabilir." şeklinde yanıtladı.
17-25 ARALIK'TAN SONRA HALA UYANMAMIŞ OLANLARI MASUM KABUL ETMİYORUZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, demokrasi nöbetinin, Yenikapı Mitingi’nde nihayete ereceğini açıkladığı belirtilerek, "Eş zamanlı olarak kışla kapılarındaki iş makineleri de o zaman mı kalkar? Ayrıca devletin bütün kurullarına sızan FETÖ’cüler siyaset kurumunda yok mu sorusu çok soruluyor" şeklinde yöneltilen soru üzerine Yıldırım, "Burada yok. Onu da siz arayın bulun" yanıtını verdi.
Bazı milletvekillerinin arasında bile çocuklarını FETÖ'nün okullarına gönderenler bulunduğu ve bu okulların kapandığı belirtilerek, bunlarla ilgili ne yapılacağının sorulması üzerine Yıldırım, şöyle devam etti:"Bu çok müşkül meseledir, yani samimiyetle söylüyorum ama burada biz ölçüyü şöyle koyuyoruz; 17-25 Aralık'tan sonra hala uyanmamış olanları masum kabul etmiyoruz. 17 Aralık, buranın bir terör yapılanması olduğunun ortaya çıktığı tarihtir. Ondan sonra bunlara verilen destek hiçbir şekilde masum görülemez. 'O masum' gibi muamele edilemez. Bunlarla ilgili peyderpey işte terfiler, atamalar yapıldı. Boşluk ortadan kalktıkça kısa sürede oradaki vatandaşın kendi refleksiyle aldığı tedbirler de ortadan kalkacak."
İstihbaratta bir yapılanma olup olmayacağının sorulması üzerine de Yıldırım, "Bu da gündemimizde var. Bunu da olgunlaştırmayı düşünüyoruz." dedi.
FETHULLAH GÜLEN BU DARBENİN GÖBEĞİNDEDİR
15 Temmuz darbe girişiminde organizatör olarak rol alan isimler sorulan Yıldırım, "Elde bilgiler var ama bunları ortaya çıkarmak yargının işidir. Onların yerine kalkıp 'Darbeyi şunlar yaptı' dememiz doğru olmaz. Bildiklerimiz var ama bizim bildiğimizden daha ziyade yargının tespitleridir, ona itibar etmemiz lazım. Darbede artık Fetullah Gülen'in işin merkezinde olduğuna hiçbir şüphe yoktur. Orada bir tereddüt oluşturmaya çalışanlar, boşuna gayret gösteriyorlar. Fetullah Gülen bu darbenin göbeğindedir, merkezindedir. Bir numarası mıdır, yoksa bir a mıdır nedir onu bilemem." değerlendirmesinde bulundu.
ABD Genelkurmay Başkanı'nın Türkiye ziyaretiyle ilgili soru üzerine de Yıldırım, "Bizden de ziyaret talebi var. Biz de yarın (bugün) görüşeceğiz. Benden randevu istedi" diye konuştu.
ABD STRATEJİK ORTAĞIMIZ, RESMİ AÇIKLAMALARINA İTİBAR EDERİZ
Yıldırım, ABD Genelkurmay Başkanı'nın FETÖ darbe girişimiyle ilgili açıklamalarına ilişkin soru üzerine, ABD Genelkurmay Başkanı söylediklerini daha sonra yalanladığını hatırlatarak, şöyle konuştu:"En azından zahiren veya şuur altındakinin tezahürü müdür onu bilemeyiz, zamanla göreceğiz. Ben ona cevabımı verdim. Bu bir itiraf mı acaba dedim? Sayın Cumhurbaşkanımız, çok sert tepki ortaya koydu. Bakalım Genelkurmay Başkanı ne anlatacak yarın (bugün) bize? Bir de onu dinleyelim, bakalım. ABD stratejik ortağımız yani biz onların resmi açıklamalarına itibar ederiz. Bizim dostluğumuzu sorgulatacak bir pozisyona düşmesini istemeyiz. Fetullah Gülen konusundaki şu 15 Temmuz’a kadar ayak sürütme işine devam ederlerse, 15 Temmuz'dan sonraki olaylar ayan beyan ortadayken o zaman iş başka bir yere gider."
"Bunu ABD Genelkurmay Başkanına da mesaj olarak iletecek misiniz?" sorusu üzerine Yıldırım, "Joe Biden'a söyledim, ona gerek yok daha. Söylediğim şu; 'Bu 15 Temmuz'dan sonra daha delil falan bunu bırakın' dedim. Ne delili? Adam darbe yapmaya kalktı, insanları öldürüyor hala delil diyorsunuz." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:"Bu darbe girişiminin kahramanı, kahraman Türk milletidir ve milletin bağrından çıkan Başkomutan, Cumhurbaşkanı ve onun iktidara getirdiği AK Parti hükümetidir. Ayrıca polislerimiz, paralelci olmayan kahraman polislerimiz, valilerimiz, kaymakamlarımız, TSK içinde ülkesini vatanını seven askerlerimiz, gerçek askerlerimiz, hakimlerimiz, savcılarımız ve her şeyden önce bu darbe girişiminin seyrini değiştiren medya, görsel ve yazılı medyamız, herhangi bir telkin olmadan durumdan vazife çıkararak 35. maddeyi uygulayarak ülkenin bekasını, milletin istiklalini devam ettirmek için, istikbalini sağlamak için gereken her şeyi yapmıştır."