Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin tam üye olarak yer almadığı bir Avrupa Birliği’nin kurucu değerlerini temsil iddiası havada kalmaya mahkûmdur” dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı, Türkiye’nin AB’ye olan ihtiyacından daha fazladır. Ülkemiz olmadan AB’nin kurucu değerlerini dinamitleyen İslam düşmanlığı, kültürel ırkçılık, ayrımcılık ve göçmen karşıtlığı gibi varoluşsal tehditlerle başarılı bir şekilde mücadele etmesi mümkün değildir” dedi.
DEĞERLENDİRME
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Reform Eylem Grubu toplantısına başkanlık yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda bu zamana kadar yaptığı çalışmaları, yapılan engellemeleri ve bundan sonra yapacağı çalışmaları anlattı. Toplantının 9 Mayıs Avrupa Günü'ne tekabül ettiğini, Avrupa Günü'nün aynı zamanda birliğin sıkıntılarını masaya yatırma açısından önemli bir imkan olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, 69 yıl önce 9 Mayıs 1950 tarihinde Schuman Deklarasyonu'nun kabul edilmesiyle AB projesinin temellerinin atıldığını hatırlattı.
BÜTÜNLEŞME SÜRECİ
Bütünleşme fikrinin savaş yorgunu Avrupa’nın tekrar barış, istikrar, ekonomik kalkınma ve refaha ulaşmasında oyun değiştirici bir rol üstlendiğini söyleyen Erdoğan, ekonomik işbirliği ile başlayan bütünleşme sürecinin zaman içinde üyeler içinde uyumu artırarak AB’yi siyasi bir bütünleşme modeline dönüştürdüğünü kaydetti. Türkiye’nin de kuruluşundan kısa süre sonra bir barış projesi olarak gördüğü AB’de o zamanki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğunda yerini almak için gerekli adımları attığını hatırlatan Erdoğan, “Merhum Menderes’in 31 Temmuz 1959 tarihinde Türkiye adına yaptığı ortaklık başvurusu ile başlayan süreç, inişlerle çıkışlarla bugünlere kadar geldi. Tam 60 yıldır AB’ye tam üye olmanın mücadelesini veriyoruz. 60 sene içinde maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen asla vazgeçmedik, yolumuzdan geri dönmedik. Stratejik hedefimiz olan tam üyeliğe ulaşmak için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz. Ne süreçte karşılaştığımız haksızlıklar ne de ülkemize yönelik yıldırma taktikleri bizim tam üyelik kararlılığımızı etkilemedi. 60 sene önce nasıl kararlıysak bugün de aynı noktadayız. Türkiye’yi Avrupa ailesinin dışına atmaya çalışanlara inat yolumuza ısrarlı bir şekilde devam ediyoruz. AB kurumlarını kendi hırsları, önyargıları, küçük hesapları için istismar edenlere kesinlikle boyun eğmeyeceğiz. Şu gerçeğin artık herkes tarafından görüldüğüne inanıyorum, AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı, Türkiye’nin AB’ye olan ihtiyacından daha fazladır. Ülkemiz olmadan AB’nin kurucu değerlerini dinamitleyen İslam düşmanlığı, kültürel ırkçılık, ayrımcılık ve göçmen karşıtlığı gibi varoluşsal tehditlerle başarılı bir şekilde mücadele etmesi mümkün değildir. AB’yi içine kapatarak dar bir kalıba sokma girişimleri ancak bizim gibi asırlardır farklı kimlikleri, farklı inanç ve kültürleri bünyesinde barış içinde yaşatan ülkelerin katılımı ile boşa çıkartılabilir. Türkiye’nin tam üye olarak yer almadığı bir AB’nin kurucu değerlerini temsil iddiası havada kalmaya mahkumdur. Avrupalı muhataplarımızın da ideolojik önyargılarını bir tarafa bırakıp meseleye adalet ve hakkaniyet çerçevesinde yaklaşmalarını ümit ediyoruz. Türkiye’ye yönelik ayrımcı ve dışlayıcı politikalara son vererek, uzun vadeli bir vizyon ile kazan kazan anlayışı içinde süreci ilerletmelerini bekliyoruz” diye konuştu.
“FETÖ MİLİTANLARININ HİMAYESİNDEN DARBECİ ASKERLERİN KORUNMASINA KADAR ADIMLAR ATTILAR”
Türkiye’nin son birkaç yıldır terörden sokak olaylarına, düzensiz göz akınından kanlı darbe teşebbüslerine kadar birbirinden daha travmatik hadiselerle yüzleşmek zorunda kaldığını söyleyen Erdoğan, “Son 2 yılda önceliğimiz demokrasimize kast eden FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele olmuştur. Bu tehdidi bertaraf etmek için 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL ilan ettik ve önemli tedbirler aldık. Ancak gerek Birlik üyesi ülkeler, gerekse birlik kurumları ülkemiz ve milletimiz için hayatı önemi haiz bu zor dönemde maalesef bizimle yeterli dayanışmayı sergilemediler. Ülkemizden kaçan FETÖ militanlarının himayesinden darbeci askerlerin korunması ile demokrasi ile hukuk ile dostluk ile asla bağdaşmayan adımlar attılar. Türkiye’nin terör örgütlerine karşı verdiği amansız mücadeleyi ya kavrayamadılar ya görmezden geldiler ya da eleştiri oklarının hedefi yaptılar. Pankartlarla şahsıma ölüm tehditlerinin yapıldığı, teröristlerin fotoğraflarının Avrupa Parlamentosunun duvarlarını süslediği utanç verici manzaralara şahit olduk. Zaten inişli çıkışlı bir seyir izleyen ilişkilerimiz Avrupa’nın bu samimiyetsiz tutumu sebebiyle daha ağır yaralar aldı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimize geçişten hemen sonra OHAL uygulamasını kaldırdık ve AİHM tarafından da etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edilen OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunu kurduk. 3 Mayıs tarihi itibariyle komisyona yapılan 126 bin başvurudan 70 bin 500 dosya ile ilgili karar verildi. Kalan 55 bin dosyanın incelemesi devam ediyor. Önümüzdeki dönemde bir taraftan FETÖ ve PKK başta olmak üzere terörle mücadelemizi sürdürürken, aynı zamanda ülkemizin demokrasi kalitesini yükseltecek politikalara ağırlık vereceğiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi karar alma ve uygulama süreçlerini hızlandırmıştır. Artık reformlarımızı daha hızlı ve etkin şekilde hayata geçirme imkanına sahibiz. Sayın bakanlarımızdan reform irademizi somut adımlara çevirecek ve birlikte ilişkilerimize ivme kazandıracak çalışmalar bekliyorum. Ekonomimizi atağa kaldıracak, uluslararası yatırımcılara dana fazla güven sağlayacak reformlara hız vermeliyiz. Biz AB’ye uyum kapsamında her adımı vatandaşlarımızın iyiliği ve refahı için attık. Bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. Vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi bizin için temel önceliktir. Daha öncelerde de belirttiğim üzere bu doğrultuda atılması gereken adımları gerekirse adına Kopenhag değil, Ankara kriterleri der ve yola devam ederiz” şeklinde konuştu.
“GÜMRÜK BİRLİĞİNİN GÜNCELLENMESİ SADECE TÜRKİYE’NİN DEĞİL, BİRLİĞİN DE YARARINADIR”
Ekonomiyi güçlendirmek için yapısal reformlara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, bunların en önemlisinin ise yargı alanında atılacak adımlar olacağını belirtti. Bu süreçte hakim ve savcıların eğitimlerinin en üst kalitede sunulması için Adalet Akademisini yeni yapısı ile tekrar hizmete aldıklarını kaydeden Erdoğan, “Yargı reformu stratejisini kamuoyu ile paylaşıp, buradaki reformları hızlıca hayata geçirirsek piyasalara da olumlu mesaj verir, yatırımlara ivme kazandıracak bir ortamı hazırlamış oluruz. Önümüzdeki süreçte Türkiye AB ilişkilerinde kazanımımız olacak alanlara odaklanmalıyız. Bunların başında vatandaşlarımıza vize serbestisinin sağlanması ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi geliyor. Birlik ile olan yarım asrı aşkın geçmişimiz göz önüne alındığında AB’nin vize serbestisi sağladığı diğer ülkelerle kıyas dahi kabul edilemeyecek bir düzeyde bulunduğumuz açıktır. Vize serbestisi sürecinde 72 kriterden 66 tanesini tamamlamış durumdayız. Kalan 6 kriterle ilgili atabileceğimiz adımları en kısa zamanda atarak AB’nin vize serbestisinde ne kadar samimi olduğunu da göreceğiz. Ayrıca vize serbestisinin etkisini kapsamlı analiz etmemiz gerekiyor. Ticaretimize ve ekonomimize katkısı ve özellikle iş adamlarımızın işlerini kolaylaştıracak etkisi göz ardı edilemez. AB ile işbirliğimizi özellikle göç alanında etkin olarak sürdürüyoruz. 18 Mart Mutabakatını iyi niyetli şekilde uygulamaya devam ediyoruz. Bu tavır Türkiye’nin ahde vefa ile hareket ettiğinin en önemli göstergesidir, AB’de bu yönde hareket etmelidir. Avrupa’nın yük paylaşımı noktasında ülkemize verdiği sözleri tam olarak yerine getirmediği bir vakıadır. Suriye kaynaklı düzensiz göç yükünü tek başımıza sırtlamak zorunda kalıyoruz. Bu gün 3,6 milyondan fazlası Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz. Ülkemize göç akınları artarak devam ederken dahi güvenlik güçlerimiz büyük bir özveri ile düzensiz göçle mücadelesini sürdürüyor. Hem doğu hem batı sınırlarımızın güvenliğini etkin bir şekilde korumaya devam ediyoruz. Bu durum sınır güvenliğini sadece Türkiye’nin değil, tüm Avrupa’nın güvenliği olarak ele aldığımızın işaretidir. Bir diğer önemli konu da Gümrük Birliğinin güncellenmesidir. Gümrük Birliğinin güncellenmesi sadece Türkiye’nin değil, Birliğin de yararınadır. Yapılan etki analizi çalışmaları bunu net bir şekilde ortaya koşmuştur. Menfaatlerimiz doğrultusunda AB ile dış politika, ulaştırma, enerji, ekonomi, güvenlik, terörle mücadele alanlarında üst düzey diyaloğu sürdürmeli, zirveleri düzenli hale getirmeliyiz. Türkiye’nin Helsinki’de resmen aday ilan edilişinin 20. yılında Helsinki ruhunu tekrar canlandıracak çalışmalara ağırlık vermeliyiz. Türkiye olarak yol haritamız ve pusulamız bellidir. AB’ye tam üyelik müzakerelerinde ne baskılara boyun eğeceğiz ne de birilerinin bize minder dışına atmasına müsaade edeceğiz. Ülkemizin bekasına dair meselelerde gerekli hassasiyeti göstererek çalışmalarımızı sürdüreceğiz. AB üyeliği ancak her iki tarafında kazançlı çıktığı denklemde anlamlıdır. Hiç kimse Türkiye’yi sonuçta kaybedeceği, zararlı çıkacağı bir denklemi kabil etmeye zorlayamaz. Böyle bir durum karşısında tavrımız her zaman ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini gözetmek olacaktır. Bizim için hiçbir şey Türkiye’den, Türk milletinin istikbalinden, vatanımızın bekasından daha mühim, daha önemli değildir. her birinizin çalışmalarınıza bu anlayışla yaklaşacağınıza inanıyorum” ifadelerini kullandı.