ERZURUM (İHA) - İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin çağrılısı olarak Erzurum’a gelen ve Atatürk Üniversitesi’nde bir konferans veren Prof. Dr. Ercan Uygur, 2008-2009 küresel bunalımına kadarki 10 yılda kuzeyde para politikasının tek odak noktasının enflasyon olduğunu hatırlatarak, “Ancak bunalımla birlikte öncelik finansal istikrara, büyük durgunluğa, işsizliğe yöneldi,” dedi.
LİKİDİTE TUZAĞI
2008 sonlarından bu yana kuzeyde bir “likidite tuzağı” görüntüsü olduğunu savunan Uygur, “Keynes’in açıkladığı anlamda likidite tuzağı para talebinin sonsuz esnek olduğu durumda vardır, bu ortam, faiz 0’dan yükseklerde iken de oluşabilir. Para politikası önce bunalımın ilk ve daha derinden etkilediği ABD’de değişti. Alışıldık açık piyasa işlemleriyle ve kısa vadeli faiz oranının alt sınırı sıfıra doğru gelmesine kadar Kasım 2008’den başlayarak sıra dışı bir politika olan parasal miktar gevşemesi uygulaması başladı,” diye konuştu.
Benzer uygulamaların Mart 2009’da İngiltere’de, Haziran 2009’da AB’de Euro bölgesinde, Mart 2010’da Japonya’da başladığını, Ağustos 2011’de ise AB’de Euro bölgesinde ve İngiltere’de etkili olduğunu anlatan Uygur, “2008’de ve 2009’un ilk yarısında parasal gevşeme ve durgunluğa yönelik diğer politikalar güneyde de uygulandı ve bu ülkeler bunalımdan hızla çıktılar,” değerlendirmesini yaptı.
TÜRKİYE’DE DURUM
“Türkiye’de 2011 başlayan uygulama ile konut edinme amaçlı tüketici kredileri ve konut teminatı ile kullanılan tüketici kredileri, teminata konu olan gayrimenkul değerinin yüzde 75’i ile sınırlandı. Ayrıca ticari krediler, kredi tutarının teminata konu olan gayrimenkulün değerinin yüzde 50’si ile yine sınırlandı” diyen Uygur, şunları kaydetti:
“Vurgulamak gerekir Türkiye’de Merkez Bankası’nın uyguladığı politikalar genellikle IMF ve G20’de tartışılan, önerilen politikalardır, gökten inmemiştir. TCMB, 2008 Eylül’üne kadar sıkı enflasyon hedeflemesi ile küresel bunalımla gevşek para politikası uyguladı. Örneğin, kısa vadeli (gecelik) TCMB faizleri 2008 Kasım’ından 2009 Kasım’ına kadar 13 kez indirildi ve borçlanma faizi yüzde 16,75’ten yüzde 6,5’e düştü. Buna karşılık borç verme faizini yüksek, yüzde 9’da tutarak faiz makasını ve belirsizliği arttırdı. Bu uygulamalar olumlu sonuçlar verdi.”