Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER)’nin konuğu Türkiye Edebiyatçılar Derneği Genel Sekreteri Cem Erdeveciler’di. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Nazım Hikmet’in etkinlendiği en önemli isim olup dünyada “sosyalist gerçekçiliğin” temsilcisi olarak bilinen Viladimir Viladimiroviç Mayakoski’nin hayatını, mücadelesini, sanatını ve tesirini anlattı.
ERDEVECİLER’İN ANLATIMIYLA MAYAKOVSKİ
Erdeveciler’in Mayakovski sunumunda öne çıkan düşünceler şöyle:
1914 yılında I. Dünya Savaşı patlak verir. Mayakovski başlarda oldukça heyecanlıdır ve zafer kazanma duygusu ile başı dönmüştür. Ancak ilk meydan savaşından sonra tanık olduğu şeyler fikirlerini değiştirir. 1915 yılında Pantolonlu Bulut adlı şiir kitabını yazar. Maksim Gorki bu şiirini çok beğenir ve şairle ilgili övgü dolu yazılar yazar. Gorki'nin eşi anılarında Gorki'nin Mayakovski hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “ ...Eşim Mayakovski'ye çok önem verirdi. Onun şiirde bir yerlere gelmesini istiyordu. Çünkü her ikisi de aynı şeyleri düşünüyor ve aynı şeyin peşinde koşuyordu. Onun günün birinde hakkında çok konuşulan biri olacağını çok iyi biliyordu. ”
Mayakovski'nin Moskova'nın fütürist sanatı kabul edeceğine dair en ufak bir şüphesi yoktur. Ona göre devrim onun devrimidir ve devrim gerçekleştiğinde tüm düşleri gerçek olacaktır. Bu duygularla 1917 Ekim Devrimi'ni çoşkuyla karşılar ve devrimin başlıca sözcülerinden birisi olur. Devrim sonrası çıkan iç savaşta Mayakovski bu sefer sanatını propaganda afişlerinde göstermeye başlar. Artık duvarlarda, direklerde binalarda Mayakovski'nin hazırladığı propaganda afişleri vardır. Ekim devrimi ile Rusya'da fütürizmin gelişmesinin aynı döneme denk gelmesi nedeniyle fütürizm bir tür komünist fütürizm olarak algılanır ve bir araya gelen fütürist sanatçılar halka seslenmeye başlar. Şair ve oyun yazarı Mayakovski, 35 Gazete ve 57 dergide yazı yazmıştır. Dergi ve gazetelerde yazdıkları siyaset ve propaganda koksa da onu diğer köşe yazarlarından ayıran birçok şey vardır. Şiirleri; Pantolonlu Bulut, Omurganın Flütü, Lenin Destanı, Yüz Elli Milyon. Oyunları; Trajedi, Gizemli Güldürü, Tahtakurusu, Banyo, Moskova yanıyor. Mayakovski’nin “Amerika’yı Keşfettim” adında bir de kitabı vardır.
“Okuyucularımıza ilk yeni ve beklenmedik zamanın yüzü biziz. Zamanın borazanı bizim sözcük sanatımızda çalışıyor. Geçmiş boğucudur, Akademi ve Puşkin hiyerogliften daha anlaşılmazdır. Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy vb. gibilerini yeniliğin gemisinden atın denize.” Cümleleriyle Mayakovski burjuvanın kanatları altında edebiyat ve güya halkçılık yaptığını iddia ettiği entelektüelleri ağır bir dille eleştirir.
Cem Erdeveciler konuşmasında Mayakovski’nin de belirttiği gibi sosyalist gerçekçiliğin şu temellere oturması gerektiğini belirterek edebiyatta burjuva aydınlarının asla sosyalist gerçekçi olamayacağını belirtti:
1- Sosyalist gerçekçi sanatçı her şeyden önce etkindir, dünyayı tanımak değil, değiştirmekte ister. Tanıma, bilme bu değişim içindir, onun buyruğundadır. Bu durum, onun gerçeği resmedişine çok özel ve dolayısıyla ayırt edici bir nitelik verir. Doğa ve toplum özde diyalektiktirler, içerdikleri çelişkilerle bir evrim geçirirler. Sosyalist gerçekçi bunu bilir ve bu damarın atışını, bu zaman akışını hemen yakalar.
2- Sosyalist gerçekçi, hep amaca yönelir, kötüyü iyiden ayırır, büyük isteğine omuz verenlerin hareketini frenleyenleri kocaman objektifiyle ortaya koyar.
3- Her sanatsal imgeyi içerden ve dışarıdan gönderdiği ışıkla iyice aydınlatır. Onun kendine özgü temelleri vardır. Çünkü o, yaşamımızın deprem merkezine doğrudan doğruya, az çok dokunan her şeyle, özellikle sosyalist ilkelerle ve temel bir dönüşüm için yürütülen kavgayla özden ilgilenir, bundan dolayı yeni yazarın kendisi de özgül çizgiler ile burjuva gerçekçiliğin den ayrı türler bulmak zorundadır.
Kendisine sosyalist gerçekçi şair diyen bir kısım zümre imge dünyasını öylesine kısırlaştırmış ve belirli simgeler etrafında darlaştırarak kendilerini ve şiirlerini soyutlamışlardır. Ayrıca bakıldığında birtakım şair arkadaşların şiirlerinde sadece küçük burjuva aydınlarının özelliklerini taşıdıklarını ve sınıfa karşın sınıf adına yanlış ve tutarsız üretim içinde yozlaştıklarını görmekteyiz.