Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 2014 yılı Ramazan ayı temasını açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenledi.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının her sene bir tema üzerinde durarak toplumda farkındalık oluşturmak istediklerini belirterek bu senenin temasının ‘Hiç kimse kimsesiz kalmasın’ başlığı altında ‘Modern yalnızlık’, ‘Mülteciler’, ‘Yetimler’, ‘Sokak çocukları’ ve ‘Yaşlılar’ konularının ele alınacağını ifade etti.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 2014 yılı Ramazan temasını açıklamadan önce Ramazana dair önemli hatırlatmalarda bulunarak, “Ramazan aslında her sene bizi kendimizle buluşturmaya, yalnızlığımızı ortadan kaldırmaya, yeniden değerlerimizi hatırlatmaya gelir. Ancak Ramazanın karşı karşıya olduğu bir tehlike vardır. Ramazan bizi değiştirmeye geldiği halde biz Ramazanı değiştirmeye kalkışabiliyoruz. Kendimizi Ramazanın şefkatli ellerine teslim etmeli, ramazanı değiştirmemeli, Ramazanın bizi değiştirmesine izin vermeliyiz.” dedi.
Başkan Görmez’in basın açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle;
“SUYA HASRET KALMIŞ ÇORAK TOPRAKLARIN YAĞMURA İHTİYACI NE KADAR VARSA BUGÜN İNSANLIĞIN RAMAZAN AYININ RAHMET İKLİMİNE O KADAR İHTİYACI VAR…”
Her şeyden önce Ramazanımızın hem milletimize hem de acılar içinde kıvranan İslam coğrafyasına barış, huzur, adalet, özgürlük, şefkat ve merhamet getirmesini Allah’tan niyaz ediyorum. Kaybetmek üzere olduğumuz kardeşlik rüzgarını bize yeniden getirmesini Allah’tan niyaz ediyorum. Suya hasret kalmış çorak toprakların yağmura ihtiyacı ne kadar varsa bugün bütün insanlığın çorak kalmış yüreklerimizin Ramazan ayının rahmet iklimine o kadar ihtiyacı var. Ramazan ayı her sene nasıl büyük bir rahmetle mağfiretle geliyor, bu sene yeniden bize kaybettiğimiz şefkati, merhameti getirmesini, İslam dünyasında Musul’da, Bağdat’ta, Şam’da dünyanın muhtelif yerlerinde kaybetmek üzere olduğumuz insanlık vicdanını harekete geçirmesini yüreklerimize yeniden şefkat ve merhamet getirmesini Allah’tan niyaz ediyorum. İyi ki rabbimiz her sene Ramazan gibi bir mektebi bize yeniden bahşediyor. Unuttuğumuz değerleri hatırlatıyor yalnız kalmış yüreklerimizin kapısını çalıyor.
“KENDİMİZİ RAMAZANIN ŞEFKATLİ ELLERİNE TESLİM ETMELİ, RAMAZANI DEĞİŞTİRMEMELİ, RAMAZANIN BİZİ DEĞİŞTİRMESİNE İZİN VERMELİYİZ…”
Ramazan aslında her sene bizi kendimizle buluşturmaya, yalnızlığımızı ortadan kaldırmaya, yeniden değerlerimizi hatırlatmaya gelir. Ancak Ramazanın karşı karşıya olduğu bir tehlike vardır. Ramazan bizi değiştirmeye geldiği halde biz Ramazanı değiştirmeye kalkışabiliyoruz. Aslında hac da, oruç ta, namaz da öyledir. Bu ibadetler bizi rabbimizle buluşturmak için, kaybettiğimiz değerleri yeniden kazandırmak için vardır. Ama insan bunu rutin bir harekete dönüştürebiliyor. Biz kendimizi Ramazanın şefkatli ellerine teslim etmeli, ramazanı değiştirmemeli, Ramazanın bizi değiştirmesine izin vermeliyiz. Ramazan bütün imtihan süreçleriyle bize bu imkanı sunar. Ramazanda değişmek onun manevi ortamında değişmek, muradı ilahiye uygun birer kul olarak bu sınavlardan geçmek her bir Müslüman için en büyük bahtiyarlıktır. Bu ayda değişmek gibi gerçek ve derinlikli bir amaca uygun hareket etmek yerine onu değiştirmeye kalkmak doğru değildir.
“RAMAZANI BİR EĞLENCE SEKTÖRÜNE, ŞATAFATA, GÖSTERİYE DÖNÜŞTÜRMEMELİYİZ…”
Ramazanın kendisi bir coşkudur. Her yüreğe bir sevinç, coşku getirir. Ama Ramazanı bir eğlence sektörüne, şatafata, gösteriye dönüştürmemeliyiz. Ramazanın en önemli hususlarından biri iftar sofralarıdır. Aynı şekilde iftar sofralarını israf sofralarına dönüştürmemeliyiz. Ramazanda oruç ibadeti iftarla nihayetlenmektedir. İftarlar kendi mütevazi haliyle bir ziyafeti barındırmaktadır. İftar sofraları asla israf sofralarına dönüşmemelidir. Son yıllarda büyükşehirlerde beş yıldızlı otellerde şatafatlı iftar sofralarının azalmasından büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Çünkü Ramazanın manevi iklimine uymayan görüntülerle karşılaşabiliyoruz. .
“RAMAZAN PAYLAŞMA AYIDIR…”
Hanelerimizi ve gönüllerimizi orucu bizimle idrak eden herkese açmalıyız. Ramazan paylaşma ayıdır. Her tülü bireyciliği, egoizmi ortadan kaldıran, aç insanları anlamayı öğreten büyük ibadettir. Sadece oruç tutanlara değil tutmayanlara da gönlümüzü iftarlarımızı açmalıyız. Olaki bu sevinç onların yüreklerine de başka güzel duyguları getirir.
“İFTAR ÇADIRLARINI BİR GÖSTERİYE, İSTİSMARA DÖNÜŞTÜRMEMELİYİZ…”
Son yıllarda ülkemizde gördüğümüz iftar çadırları. Bu çok güzel bir gelenektir aslında. Ülkemizden başka ülkelere de taşındı. Nice hayırseverler iftar çadırları açıyor, insanların kardeşlik bilinciyle bu iftarlara katılımını sağlıyor ancak bu asla bir istismara, bir gösteriye dönüşmemelidir. Başlangıçta güzel bir düşünce olarak kurulan iftar çadırlarının son zamanlarda bu gayenin dışına çıkarak gösteri amacı taşımamasına dikkat etmek gerekir. Dini hükümlerin ortaya koyulması ve tatbikinde aslolan arkasındaki gayedir. Hikmeti kaybolan bir hükmün İslam’ın istediği kemali ve erdemi gerçekleştirmesi mümkün olmaz.
“RAMAZANIN HUZURUNA, SÜKÛNETİNE GÖLGE DÜŞÜRECEK AŞIRILIKLARDAN UZAK DURMALIYIZ…”
Ramazandaki toplumsallaşma bir reklam ve gösteriye dönüşmemelidir. Ramazandaki toplumsallaşma kaçınılmazdır. Bu tarz sosyallikler doğal seyrinde yaşanmalıdır. Özellikle bu toplumsallaşmalar reklama, gösteri aracına dönüşmemelidir. Bütün sosyal kamusal ve ticari kuruluşlar her yıl Ramazan ayında yaptıkları hayırlı faaliyetlere elbette devam etmelidirler. Ancak bunu yaparken Ramazanın huzuruna, sükûnetine gölge düşürülmemelidir.
“TOPLU İFTARLARIMIZI ÇALIŞANLARIMIZLA BİRLİKTE YAPMALIYIZ…”
Bir diğer çağrımız, toplu iftarlarımızla çalışanlarımızla birlikte yapalım. Geliniz bu Ramazanda gerek kamu kuruluşları gerekse ticari kuruluşlar olarak toplu iftarlarımızı çalışanlarımızla birlikte yapalım. Çalışanlarla, işçilerle, emekçilerle, memurlarla iş sahibi patronların, amirlerin ayrı dünyaların insanı olmadığını gösterelim. Bu iftarla oluşan manevi atmosferi bütün bir yıla yayarak bu kardeşliğin kalıcı olmasını sağlayalım.
BU SENENİN TEMASI ‘HİÇ KİMSE KİMSESİZ KALMASIN’…
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak toplumda farkındalık oluşturma adına her sene bir tema belirliyoruz. Bu senenin teması ‘Hiç kimse kimsesiz kalmasın’ Bu tema altında beş konuyu da alt başlıklar halinde ele alacağız. Bunlar modern yalnızlık, yetimler, mülteciler, sokak çocukları ve yaşlılar.
ÇAĞIN HASTALIĞI MODERN YALNIZLIK…
Modern zamanların vebası olarak kabul edilen ‘yalnızlık’ konusunu ele almaya çalışacağız. Bencillik, insanoğlunu esir almış durumda. Haz kültürü hedonizm zaman ilerledikçe yalnızlaştırmaktadır. İnsanoğlu en büyük kayıpla karşı karşıyadır. İnsanoğlunun en büyük kaybı anlam kaybıdır. Yeryüzünde neden var olduğunu, yeryüzünün yaratılış gayesini, kendi yaratılış gayesini, hayatın anlamını kaybetmesidir. Hayatın anlamını ve var oluş gayesini kaybetmek bir insan için en büyük kayıptır. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, her şeye sahip olan insan hiçbir şeye sahip olamıyor. Yalnızlık sadece yokluktan kaynaklanmıyor. Çağın en büyük yalnızlığı her şeye sahip olduğu halde yalnız kalmaktır. Her şeye sahip olduğu halde nice insanların canlarına kıyarak intihar ettiklerini tespit ettikten sonra asıl büyük sebebin aşırı tüketim, haz ve eğlence, bencillik, hayatın anlamını kaybetmekten kaynaklanan büyük bir hastalık olduğunu bilim adamlarının tespitlerinden öğreniyoruz.
“İNSANOĞLUNUN EN BÜYÜK KAYIPLARINDAN BİR TANESİ DE AİLE BAĞLARINI, KOMŞULUK VE DOSTLUK İLİŞKİLERİNİ ANGARYA OLARAK GÖRMESİDİR…”
Aile bağlarının, komşuluk ilişkilerinin, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin zayıfladığını görüyoruz. İnsanoğlunun en büyük kayıplarından bir tanesi de aile bağlarını, komşuluk ilişkilerini, dostluk ilişkilerini angarya olarak görmesidir. Bunlar modern zamanda insanı yalnızlaştırıyor.
“MÜMİNLER TOPLULUĞU OLARAK MÜLTECİLERİN ÜLKEMİZDEKİ VARLIKLARINI ASLA YÜK OLARAK GÖRME LÜKSÜNE SAHİP DEĞİLİZ…”
Türkiye artık bir mülteciler ülkesi. Suriye’den ülkemize gelen 1 milyonu aşkın mülteci kardeşimiz var. Bu kardeşlerimiz bizim aynı tarihi, kültürü, aynı toprakları, değerleri paylaştığımız Allah’ın bizi kardeş ilan ettiği mülteci kardeşlerimiz. Onların ülkemizdeki varlıklarını asla yük olarak görme lüksüne sahip değiliz bir müminler topluluğu olarak. Allah kimseye, hiçbir millete böyle bir şeyi yaşatmasın. Onların başına geldi ve onlar da zorunlu olarak kardeş ülkelerine sığındılar. Bugün ülkemizin nerdeyse her şehrinde Suriye’den ülkemize sığınmış mülteci kardeşlerimize rastlıyoruz. Mültecilik sadece bizim ülkemizin değil, çağın sorunu. Mültecilerin karşılaştığı çok ciddi sorunlar var. Elbette ülkelerin, devletlerin, uluslararası kuruluşların bu insanlara insanca yaşama ortamı sağlaması elzemdir. İşte bu yüzden ‘Hiç kimse kimsesiz kalmasın’ diyoruz. Şefkatsiz kalmış hiçbir konuğumuz kalmamalıdır.
“HİÇBİR ÇOCUĞUMUZ SOKAKTA KALMASIN…”
Son yıllarda sokak çocuklarının sayısında azalma olduğunu görmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Ancak büyükşehirlerimizde hala böyle bir sorunumuz var. Sokakta hiçbir çocuğumuz kalmasın. Bu vesileyle bir farkındalık oluşturarak bu çocuklarımıza sahip çıkmak istiyoruz.
“DEVLET YETİMHANE KURAR AMA BİR YETİM BAŞI OKŞAYAMAZ…”
İslam İşbirliği Teşkilatı 15 Ramazanı Dünya Yetimler Günü ilan etti. Yetimler meselesi hem mülteciler konusunun bir parçası olarak hem de dünyanın ciddi bir sorunudur. Bilhassa şiddetin ve savaşın sardığı ülkelerde nice çocuklarımız yetim kaldı bütün dünyada. Her ülkenin bir gerçeğidir. Boşanmaların artması, ailelerin parçalanması öksüz ve yetimlerin sayısını artırmaktadır. Devletler yetimhane kurarlar ama bir yetim başı okşayamaz. Onun için hep birlikte yetimlere birer anne kucağı olmak için bu kampanyayı başlatmış bulunuyoruz.
“GELİN HER EVİ BİR HUZUREVİ YAPALIM…”
Benim daha önce bir çağrım olmuştu. Gelin her evi bir huzurevi yapalım. İçinde hikmet dolu yaşlısı olmayan bir ev huzurevi olamaz. Biz tamda yaşlılarımızı, eli öpülesi büyüklerimizi göndermek zorunda olduğumu mekanlara huzurevi demek doğru değildir. İşte bütün bunları dikkate alarak Diyanet İşleri Başkanlığı olarak ‘Hiç kimse kimsesiz kalmasın’ kampanyasını başlatmış oluyoruz.