Batı'nın düşünce dünyası, insanlık gerçeğini birtakım "yasalar" çerçevesine hapsetmeye bayılır. Mütefekkirden ziyade tüccar zihniyetinin ürünüdür bu. Hayatı formüllere, denklemlere indirgemek, varlığı kanunlarla kuşatmak... Nihayetinde bunlar, Avrupa'nın "pratik akıl" dediği şeyin tezahürleridir. Bir adı vardır her şeyin; Murphy olur, Kidlin olur, Wilson olur... Ve insan, bu adların büyüsüne kapılarak kendini bilge sanır.
Doğu'da ise hakikat tecessüs edilir, yaşanır, duyulur. Mevlâna'nın, Fuzulî'nin, Yunus'un dilinde hayat kanunlarla değil, hikmetle anlaşılır. Ama gelin, Batı'nın bu beş kanununa Doğu'nun irfan penceresinden bakalım.
MURPHY'NİN KORKUSU YA DA TEVEKKÜLSÜZLÜĞÜN BEDELİ
"Korktuğun şey başına gelir" diyor Batılı. Bu, bizim asırlarca önce söylediğimiz "Vehmin nereye, kaderin oraya" hakikatinden başka nedir? İnsan zihninin tuzaklarını anlatır durur Murphy, ama çözümü gösteremez. Batı'nın "pozitif düşünce" dediği şey, Doğu'nun tevekkül anlayışının karikatürleşmiş halidir. Biz kadere iman ederiz; onlarsa kaderi "tersine çevirmeye" çalışırlar. Trajikomik bir çaba!
KİDLİN'İN KALEMİ YA DA SÖZÜN KIYMETİ
"Yazmak çözümdür" diye buyurur Kidlin. Yüzyıllar önce İbn-i Haldun'un, Farabî'nin, Gazalî'nin yaptığı neydi? Doğu'da kelâm, sadece bir ifade vasıtası değil, varlığı idrak etmenin, hakikati kavramanın en ulvî yoluydu. Batı, sözün gücünü keşfettim sanırken, biz onu asırlarca önce "kün feyekûn" sırrıyla tanımıştık zaten. Kalem ki âlemin en kudretli silahıdır. Bunu bize Kidlin öğretmedi, biz ona öğrettik!
GİLBERT'İN MESULİYETİ YA DA NEFİS MUHASEBESİ
Gilbert sorumluluğu hatırlatır insana. Doğu irfanında mesuliyetin adı "nefis muhasebesi"dir. İnsan kendi vicdanının mahkemesinde yargılanır önce. Mazeret, bizim lügatimizde züldür. Batılı, sorumluluk duygusunu girişimcilik ruhuyla bütünleştirir, kapitalist bir dürtüye dönüştürür. Oysa bizde mesuliyet, Allah'a karşı bir taahhüttür; dünyevi menfaat saikıyla değil, ahlaki bir zorunlulukla yerine getirilir.
WİLSON'UN BİLGİSİ YA DA İLMİN ÜLVİYETİ
"Bilgi ve zekâ para getirir" diye öğütler Wilson. Ne hazin bir indirgemeciliktir bu! Doğu'da ilim, servete vasıta değil, bizzat gayedir. "İlim Çin'de bile olsa gidip alınız" buyuran bir medeniyetin evladına Wilson'ın maddeci felsefesi ne söyleyebilir? Batı'nın bilgiyi sermayeye dönüştürme gayreti, marifeti metaya indirgeyen bir körlüktür. Bizim semalarımızda bilgi, irfana yükselen bir merdiven, hikmete açılan bir kapıdır.
FALKLAND'IN TEREDDÜDÜ YA DA TEENNİNİN HİKMETİ
Falkland "gereksiz karar vermeyin" der. Doğu'nun tefekkür geleneğinde teenni, bir yaşam sanatıdır. "Acele işe şeytan karışır" diyen atalarımız, Batılı Falkland'dan çok önce sabır ve teenni dersini vermişti insanlığa. Batı'nın enformasyon çağında boğulurken keşfettiği bu "yeni" hikmet, bizim asr-ı saadet'ten beri gündelik hayatımızda yaşattığımız kadim bir bilgeliktir.
NETİCE: GARİP BİR TEMAŞA
İşte size beş kanun! Batı'nın paketleyip sattığı, aslında asırlar boyu Doğu'nun yaşadığı hakikatler... Avrupalı, hayatı laboratuvarda inceleyen bir anatomist gibidir; biz ise onu içten kavrayan, yaşayan, duyan mistik seyyahlarız. Onların yasaları, bizim hikmetlerimizin kristalize olmuş, ruhu çekilmiş formüllerinden başka nedir?
Modern insanın kendi bilgelik mirasına sırt çevirip, başka kılıflarda aynı cevheri araması ne hazin! Kendini bilmek, yasaların ötesinde bir irfan meselesidir. Ve unutmayalım ki, insan ancak kendi medeniyet değerlerinin aynasında hakiki yüzünü görebilir.