AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yeni güvenlik konseptinde rutin istemiyorum. Rutin hiçbir uygulama olmayacak. Sürpriz uygulamalar, beklenmedik uygulamalar olacak.Terör örgütünün hesap edemeyeceği kontroller olacak" dedi.
TÜRKİYE’NİN BAŞARI HİKAYESİ
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin bir başarı hikayesi olduğunu ve bu başarının arkasında ne varsa DAEŞ'in onlara düşman olduğunu belirterek, "DAEŞ ister ki kutuplaşma olsun, insanları radikalizme götürecek Esadvari rejimler olsun. Çünkü onlar DAEŞ'a adam kazandırıyor" dedi.
Davutoğlu, Show TV canlı yayınında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.
"Ankara'daki terör saldırısıyla ilgili bahsettiğiniz DAEŞ, PKK, DHKP/C. Bu örgütler belli mi? Devletler hangileri? Bunların arasında bu eyleme dair irtibat veya işbirliğini nasıl kuruyorsunuz?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Tam da işte önemli olan nokta bu. Demin söylediğim piyonları görmenin ötesinde arkasını görmekten kastettiğim de bu" diye konuştu.
DAEŞ'in 3 sene önce ortaya çıkan ama kökleri Irak'ın işgaline kadar giden bir yapı olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Fakat öyle bir yapı ki içinde rejimin ve birçok istihbarat yapısının da olduğu, rahatlıkla nüfus edebildiği, 'Ben savaşmak için geliyorum' diye neredeyse internette ilan veriliyor, davet ediliyor, 'burada cihat yapılıyor herkes gelsin' diye ve gidenler katılıyor. Bu gidenlerin hangi istihbarat adına niçin çalıştığı, kimlere hizmet ettiği, Suriye rejiminin bunların içindeki payı... Bunları tayin etmek çok zor. Büyük bir terörist havuzundan bahsediyoruz, oraya sürekli su akıyor. Bu havuzun içinde hangi unsur kimlerle irtibatlı ve Türkiye'de eylemi kim yapıyor, bunları düşünmek zorundasınız."
Başbakan Davutoğlu, bu tür olaylarda, sonuçtan öne doğru gelinmesinin yanlış bir yöntem olduğunu ifade ederek, "Bunu DAEŞ yapmıştır, şunlar da yapmıştır veya şu... Tek başına DAEŞ demiyorum. Daha DAEŞ hakkında net hükmümüzü vermiş değiliz diyorum. Bir isim üzerinde çok ciddi tespit yapıldığı için DAEŞ diyorum. Hukuki süreçler tümevarımla yapılır. Parçaları tek tek toplarsınız. Bir haber yorumcusu olsam, zihnimdeki tüm resimleri anlatabilirim ama devlet idare ettiğinizde o araştırmayı yapan kişiyseniz tek tek ceset parçalarından bir bütüne varacaksınız. Tek tek inceleyeceksiniz" ifadelerini kullandı.
"BÜTÜN SANAL MEDYA İLETİŞİMLERİ TETKİK EDİLDİ"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, bu süreç içinde bütün sanal medya iletişimlerinin tetkik edildiğini belirterek, değişik örgüt telsiz konuşmalarından, Twitter üzerindeki paslaşmalardan tetkik yapıldığını, bazı Twitter hesaplarında "Ankara'da bomba patlayacak", "Suruç'un ikinci versiyonu" gibi çok ilginç bulgulara rastlandığını anlattı.
Bunların bir kısmının kimliğinin tespit edilmesinin zor olduğunu ifade eden Davutoğlu, IP adreslerinin alındığını ve bu isimlerden gözaltına alınan iki kişinin PKK ile irtibatlı olduğunu, bazı eylemlere katıldığını aktardı.
Davutoğlu, bu kişilerin, Türkiye'de sansasyonel bazı işlere imza atmış bazı isimlerle irtibatları bulunduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:"Dikkatle yürüyen bir husus. Tek bir çevreyle kastetmiyorum. Sansasyonel dediğim şeyler, yapılan yorumlar, kamuoyunu yönlendirmek için birtakım girişimlerde bulunan bazı isimler. O zaman siz 'bir dakika' demeye başlıyorsunuz. Görünüşte şu, şu örgüte mensup ama arkasında şu, şu örgütlerin bu örgüte sızma, bu örgüt üzerinden bir faaliyet yapma, tabiri caizse kokteyl, bir karışım terör faaliyetiyle karşı karşıya gidiyorsunuz. Çok dogmatik bir zihinseniz işte HDP'lilerin yaptığı gibi 'Bunu DAEŞ yaptı arkasında da katil devlet var' dersiniz. Bu, hukukta böyle olmaz ya da 'şunlar yaptı arkasında şu var' dersiniz. Hukuk inceler, gereğini yapar ve yapılmıştır. Ben bütün teknik ekiplerin çalışmasını görüyorum. Her gün rapor alıyorum. Bu söylediklerim analiz değil, araştırmayla ilgili boyutlar konular."
"ÜLKEYİ BİLİYORUM AMA ÜLKELERLE İLGİLİ YORUM YAPMAM DOĞRU OLMAZ"
Ankara'dan dün ayrılmadan önce İçişleri Bakanı Selami Altınok, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve İstihbarat Daire Başkanı'nı çağırarak, tek tek isimleri sorduğunu belirten Davutoğlu, "Bu isimlerden biri, seneler önce yabancı bir ülkeye gidip, bir kaç saat kalıp geri dönüyor. Tetkik ediyorsunuz, acaba bu bir kaç saat içinde ne yaptı? Ülkeyi biliyorum ama ülkelerle ilgili yorum yapmam doğru olmaz" dedi.
Kamuoyunun anlaması için şu detayları verdiğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:"Birileri, tam da bu işi bu günlerde kendilerine ihale eden birileri kolaylıkla bir sonuca ulaşmak isteyebilirler. Sorumsuzca devleti 'katil' diye suçlayan, halkı devlete karşı tahrik eden ve uluslararası basına çıkıp 'Bunu devlet yaptı' diyecek kadar seviyeyi düşüren bir siyasi parti eş başkanı olabilir. Bunlara dikkat etmesi lazım halkımızın. Özellikle de orada hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarının karşı karşıya kaldığımız tablonun, tam da bu dikkatleri dağıtmak isteyen çevrelerin işine yarayacak şekilde seyretmesi konusunda da dikkatli olmalarını rica ederim."
"DEVLET DEDİĞİMİZ ŞEY HEPİMİZİZ"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 12 Eylül döneminde derin devlet, "Ergenekon" gibi görünmez bir devlet olabileceğini dile getirerek, "Ama şu anda devlet dediğimiz şey hepimiziz. Bugün iktidarda biz olabiliriz ki, şu an başında bulunduğum Bakanlar Kurulu, normalde CHP ve MHP'nin de olması gereken kurul. Onlar olsaydı CHP devlet olmuş olurdu ya da seçimlerde başka bir parti iktidara gelse o devlet olurdu. Demokrasilerde devlet dediğiniz şey, seçimle işbaşına gelen iktidar ve onlar hesap verir. Hesap verme makamındayız" değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye'de normal şartlar içinde seçime giderken, bir el 'Türkiye'de olağanüstü şartlar var' intiba ile seçimlere dönük bir manipülasyon yapmak istiyor" dedi.
Ankara'daki terör saldırısını gerçekleştirenleri, arkasındaki aktörleri ve piyonları mutlaka ortaya çıkaracaklarını ve hesabını soracaklarını ifade eden Davutoğlu, 99 vatandaşın kanının yerde kalmayacağını herkesin bilmesi gerektiğini vurguladı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şunları kaydetti: "Vatandaşlarımızın derdindeyken nelerle uğraştık. Daha dün önemli bir gazete, 'Çelişkili rakamlar HDP 128 diyor, şu 111 diyor, devlet 95 diyor.' Şimdi bu nasıl bir şeydir? Hangi teknoloji, hangi dönemde yaşıyoruz. Bir partinin eş başkanı çıkıyor tahrik ediyor '128 kişi öldü' diyor. Sonra da özür diliyor. Niye bunu söylüyorsun sen. Biz 28 ceset daha mı bulmak zorundayız sırf onların istatistikleri tatmin olsun diye? Millet tahrik olmayınca özür diledi. Peki devlet ciddiyeti nedir? Bana ilk rakam geldiğinde rakam 30'du. 'Bekleyin' dedik. Dakika dakika takip ettik. Her birisi bizim canımız. Beyefendi '128' demiş, ne olacak. 128 istatistiksel bir rakam ama her biri bizim vatandaşımız. 99 ile 128 arasında bir fark yok diyemez kimse. 99 ile 100 arasında da fark var. Bir can 78 milyon can gibidir bizim için. Devlet belli bir çaba içinde, o da tuttu tahrik ediyor."
Olayın ardından yaralıların hastanelere sevk edildiğini, organizasyonu yapanlardan bir kişinin eline aldığı megafonla hastane önünde "acil kan ihtiyacı var" anonsu yaptığını anlatan Davutoğlu, 3 bin ünite kanın o sırada bütün hastanelere dağıtıldığını, bir gram kana ihtiyaç olmadığını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, "Hastane önünde bağırıyor 'kan ihtiyacı var' diye. Niye? İsteniyor ki 'binlerce insan hastanelere aksın ve bu adi terör örgütlerinin bu cinayeti kadar bence vahim bir cinayetle halkı tahrik edelim ve kaos çıkartalım.' Bunun affedilir tarafı yok. Şu an itibarıyla 99 acı kaybımız var, iki terörist ayrıca onları saymıyorum. 99 acı kaybımız var, 94'ü teslim edildi. 4'ü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak hasebiyle aileleri de haberdar edildi. Bu saatlerde teslim edilmiştir belki de. Bir tanesi de Filistinli olduğu için ailesinin gelip, teslim almasını bekliyoruz" diye konuştu.
"Bu örgütlerin her birinin bizimle hesabı var"
"Aynı dönemde Rus uçaklarının Türkiye'nin hava sahasını ihlal ettiği ve ABD kaynaklarının desteklediği YPG'ye silah verildiği haberleri geldi. Tamamıyla diplomatik unsurlar içinde, bir Başbakan olarak bunlara baktığınızda, genel olarak Orta Doğu'daki gelişmeler, bu zamanlama ve bu konunun gidişatı hakkında bir yorum yapabilir misiniz?" sorusuna Davutoğlu, şu karşılığı verdi:"Bu örgütlerin her birinin bizimle hesabı var, her birinin ayrı bir amacı olabilir. PKK, bölgedeki genel konjonktürü kendince uygun görüp, Çözüm Süreci'ni bitirecek şekilde Ceylanpınar'da polisimizi şehit ettiğinde bir amacı vardı, terörü Türkiye'nin içine yaymak ve bir kalkışma yapmak. Buna karşı çok başarılı operasyonlar yapıldı. Şimdi tekrar kendini mağdur duruma düşürerek, seçim sonuçlarını etkileyebilmek için böyle şeyler deneyebilir.
DAEŞ, Türkiye'den son dönemde çok ciddi darbeler yedi. Suruç saldırısından sonra DAEŞ'in kuzey Suriye'deki en önemli mevzilerini yerle bir ettik. Şimdi koalisyona da katıldı yine operasyonlar yapıyoruz.""Orada, Türkiye DAEŞ'i sadece bir gün bombalamış gibi bir izlenim var" şeklindeki değerlendirmenin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, bunun yanlış olduğunu söyledi.
"SÜRECİN NORMAL İŞLEMESİ DAEŞ VE PKK İÇİN TEHDİTTİR"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, o bir günün, karadan top ateşiyle yapılan bombalama ve havadan Türkiye sahasında durarak 30-40 kilometre içerisinin vurularak yapılan bombalama olduğunu anlattı.
Türkiye'nin o hafta içinde koalisyona girdiğini, koalisyon uçaklarıyla Rakka dahil en önemli DAEŞ mevzilerini vurduğunu belirten Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şu anda dahi koalisyonla birlikte operasyon yapıyoruz DAEŞ'a kadar. Bu, HDP'nin bazı sözcülerinin yaptığı aldatmacadan ibaret. Bütün bu soruşturmalar netleştiği zaman, DAEŞ'le bundan daha şiddetli şekilde mukabelede bulunacağız. Kimsenin vatandaşımızın kılına dokunmasına izin vermeyiz. Bu örgütlerin her birinin hesabı var dolayısıyla. DAEŞ'in en büyük hesabıysa şu; onların kafasındaki İslam ile Türkiye'de yaşanan ve bizim savunduğumuz İslam arasında 180 derece değil, 360 derece fark var. Tam anlamıyla zıt iki şey. Birisi dışlayıcı, terör, şiddet olarak İslam'ı tanıtan, birisi de müsamahakar ve demokrasiyle İslam'ı tanımlayan, demokrasi içinde, şehirlerin çok kültürü içinde İslam'ı yaşayan bir ülke Türkiye."
DAEŞ'in yayın organlarında en fazla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisi ve AK Parti'ye saldırıldığını ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:"Şunu da söylüyorlar, 'Diğerleriyle mücadele etmek kolay ama bunlar farklı bir İslam'ı temsil ediyor.' Evet biz gerçek İslam'ı temsil ediyoruz, hepimiz, Türkiye'deki bütün Müslümanlar. Türkiye bir başarı hikayesi. Bu başarının arkasında ne varsa DAEŞ onlara düşman. DAEŞ ister ki kutuplaşma olsun, insanları radikalizme götürecek Esadvari rejimler olsun. Çünkü onlar DAEŞ'e adam kazandırıyor. Türkiye'deki demokrasi, seçimlerin yapılıyor olması, sürecin normal işlemesi DAEŞ ve PKK için tehdittir. Bunlar kaos isterler Türkiye'de. Kaos olsun ki Türkiye'de diğer ülkelere benzeyen yapılar ortaya çıksın."
"ŞU ANKİ SEÇİMİN ANA SORUSU, AK PARTİ TEK BAŞINA İKTİDAR OLACAK MI, OLMAYACAK MI?"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Orta Doğu'dan geldi bu intihar bombacıları" dediğini hatırlatan Davutoğlu, "Allah aşkına DHKP/C tarihine bakın, 1990'lı yıllarda nerelerde intihar eylemleri yapıldı. PKK'nın geçmişine bakın bombalama eylemleri, intihar bombacıları Türkiye'de çıkmış" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "DAEŞ'in bu kadar içimize sızmış olması daha büyük bir tehlike değil mi?" sorusunu şöyle cevapladı: "Türkiye'ye bir terör saldırısı yapılıyor ve onun internet linkleri kullanılıyor. Şimdi desek bu yayınların çoğu internet üzerinden yapılan yayınlar. Ona nasıl tedbir alacaksınız? Aldığınız zaman da 'İnternet yasaklandı diye, antidemokratik' diye eleştiriye tabi tutuluyoruz. DAEŞ'e karşı Türkiye'de bu kadar tedbir alınmamış olsaydı... Yanıbaşımızda 5 yıldır iki savaş var, DAEŞ denen örgüt var, PKK var. Nasıl bu güvenlik ortamı sağlanabiliyor? Belli tedbirler alınıyor. Ama şimdi 1 Kasım seçimleri öncesinde, zamanlamanın manidar olan tarafı bu. Türkiye'de normal şartlar içinde seçime giderken, bir el 'Türkiye'de olağanüstü şartlar var' intiba ile seçimlere dönük bir manipülasyon yapmak istiyor. Burada şu veya bu siyasi partiyi suçlamak adına söylemiyorum ama hatırlayacaksınız 1977'de Taksim'de rahmetli Ecevit'in mitinginde bir saldırıcı olacak dendiğinde, o hemen sonrasında yapılan seçimleri etkilemişti."
SEÇİM SONUÇLARINA ETKİSİ
Başbakan Davutoğlu, Diyarbakır saldırısının da seçim sonuçlarını etkilediğini, toplumun psikolojik olarak etkilendiğini dile getirerek, şunları kaydetti:"Bunların hedefi Türkiye'nin itibarını ve Türkiye'yi sarsmak, halkın arasına fitne ve nifak sokmak, çatışmacı ortamda olmak. 7 Haziran'dan önce seçimin ana sorusu neydi? HDP barajı geçecek mi geçmeyecek mi? Şimdi sorun bakalım kendinize Diyarbakır saldırısı HDP'nin barajı geçmesine mi yaradı, geçmemesine mi? Veya buna bir etkide bulundu mu? Şimdi seçimin ana sorusu ne? HDP'nin barajı geçip geçmeyeceği değil, geçeceği büyük ihtimalle doğal görülüyor. Şu anki seçimin ana sorusu, AK Parti tek başına iktidar olacak mı, olmayacak mı? Tek başına AK Parti'nin iktidar olmasından tedirgin olan, AK Parti'nin iktidar olması suretiyle Türkiye'de tekrar istikrar döneminin başlayacak olmasından ve Türkiye'nin herhangi bir kaotik süreç yaşamadan istikrarla kalkınmasını devam ettirecek olmasından kimler rahatsızsa, bu saldırı onları memnun etmiştir."
Başbakan Ahmet Davutoğlu, DAEŞ'in ilk kurucu unsurlarının Suriye rejiminin hapishanelerinden ve Ebu Gureyb Hapishanesi'nden çıktığını anlattı.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara'daki terör saldırısının ardından bazı emniyet müdürlerinin görevden uzaklaştırılmasına ilişkin, "Bakın biz hukuk devletiyiz, nasıl vatandaşlarımız için hukuk geçerliyse bürokrasi için de geçerli. Vatandaşlarımızı nasıl suçlayamazsak bürokrasiyi de hemen suçlama, kültürümüzde olamaz" dedi.
İHMAL VARSSA
Show TV canlı yayınında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Davutoğlu, kendisinin milleti temsil ettiğini ve ihmal varsa hiçbir zaman bunu örtme, hata yapanları koruma gibi bir çabanın içinde olmayacağını söyledi.
Ankara'daki terör saldırısının ardından yapılan güvenlik zirvesinde öncelikle "Bomba taramasından geçirdiniz mi?" sorusunu yönelttiğini belirten Davutoğlu, "Miting meydanını bomba taramasından geçirdik ama insan araması miting meydanının başlangıç noktasında oldu, yani Sıhhiye'de" şeklinde yanıt aldığını ve bunun üzerine saldırıda yerleştirilen bir bomba değil de canlı bomba kullanıldığını düşündüklerini dile getirdi.
Yetkililere "miting yapma kültürünü ve uygulamalarını yeni bir konseptle değiştirilmesi" konusunda talimat verdiğini aktaran Davutoğlu, "Beş gündür benim için tek şey var. Anket, iktidar, seçim onlar sonra konuşulacak konular. Can derdimiz varken ben onunla ilgilenirim. Bu anlamda siyasi hiçbir toplantı, miting yapmadım" ifadesini kullandı.
"YENİ GÜVENLİK KONSEPTİNDE RUTİN OLMAYACAK"
Eskiden bu yana rutin bir uygulama olarak mitinge katılanların Ankara Garı önünde toplanıp mitingin gerçekleştirileceği asıl yer olan Sıhhiye'ye yürüdüğünü anımsatan Davutoğlu, "Rutin bir uygulama, ihmal mi? Değil ama ne eksik? Proaktif diyebileceğimiz önleyici bir tedbir" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, yetkililere de bu konuda "Sizin bildiğiniz rutini terör örgütleri de bilir. O, rutinin dışına çıkar ve eylemini yapar. O zaman rutin olmayacak. Bu yeni güvenlik konseptinde rutin istemiyorum. Rutin hiçbir uygulama olmayacak. Sürpriz uygulamalar, beklenmedik uygulamalar olacak. Terör örgütünün hesap edemeyeceği kontroller olacak" şeklinde talimat verdiğini aktardı.
"MİTİNGE KATILANLAR POLİSE YARDIMCI OLMALI"
Mitinge katılan vatandaşların polise yardımcı olması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Vatandaşlarımız polisi düşman gibi görürse, düşman demeyeyim, hasım gibi, her an 'bana gaz sıkacak ben de direneceğim' diye görürse polisle iş birliği o anlamda yapmazsa, mitingde hatta polis aleyhine tezahürat yaparsa birlikte hem o polise hem de göstericiye kastedecek olan teröristleri engellememiz imkansızlaşır" diye konuştu.
11 POLİS YARALANDI
Patlamanın ardından polisin gaz kullandığı yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, terör saldırısının ardından 11 polisin linç edilme girişimi sonucunda hastaneye kaldırıldığını belirterek, "Bir tanesi baya linçten kurtulmuştu ama ne elini silahına attı ne de polis bir gaz bombası attı. Bir kere şey oldu o da kalabalıkla ilgili, birbirlerine girecek iki grubu dağıtmak için" dedi.
Olayın öncesinde, olay sırasında ve sonrasında ne yapılması gerektiğini tekrar tekrar değerlendirdiklerini aktaran Davutoğlu, "8 bin kişinin olduğu yer miting meydanıdır benim için. Artık orada insan araması yapılacak. Şimdi yapacağız. Arkadaşlara da söyledik, Bakanlar Kurulu'nda. Dedektör köpeklerin denetiminde bomba araması. İnsanları çünkü tek tek bir şeye sokamıyorsunuz orada. Burada da vatandaşlarımızın 'üzerimize köpek saldılar' dememesi lazım" ifadesini kullandı.
MİTİNG ALANLARI
Miting ve gösteri alanlarında dışarıdan gelecek tehlikeye karşı bir bilincin oluşturulması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Göstericinin hakkı gösteri yapmaktır ama polisin görevi de onu korumaktır. Orada polisin mevcudiyeti göstericiyi cezalandırmak değil göstericiyi korumaktır" diye konuştu.
AVRUPA ÖRNEĞİ
Avrupa'da bazı gösterilerde polisin, herhangi bir tehlike anında "Şu anda herkes yerinde duracak" dediğinde insanların buna uyduğunu belirten Davutoğlu, "Bunları bizde yapmaya kalktığınızda 'polis gösteri hakkına engel oluyor' diye bakılıyor" dedi. Davutoğlu, bu konuyla ilgili çalıştığını ve bilgilendirildiğini söyledi.
"SORUŞTURMA DEVAM EDECEK"
İstihbari ya da güvenlik zaafı varsa soruşturma başlatılacağını kaydeden Davutoğlu, "İlk toplantıdan sonra İçişleri Bakanına söyledim, 'İdari bir soruşturma yapacaksınız, bütün bu olayın arka planını çıkaracaksınız ve bu yeni güvenlik konseptini bana sunacaksınız en kısa zamanda'. Bunu yaptıktan sonra idari soruşturmanın selameti için Ankara Emniyet Müdürü, Ankara İstihbarat Şube Müdürü, Ankara Güvenlik Şube Müdürü açığa alındı. Soruşturma devam edecek" dedi.
CİZRE OLAYI
Cizre'deki olayın ardından da "Hemen soruşturma başlatın" dediğini kaydeden Davutoğlu, "Video geldiği anda 'Bunlarla ilgili her türlü işlemi yapacaksınız' dedim. Bakın biz hukuk devletiyiz, nasıl vatandaşlarımız için hukuk geçerliyse bürokrasi için de geçerli. Vatandaşlarımızı nasıl suçlayamazsak bürokrasiyi de hemen suçlama, kültürümüzde olamaz. Bu eskidendi hani Osmanlı'da Yeniçeri ayağa kalkar, bir iki kelle vererek o Yeniçeriyi teskin edilmeye çalışılırdı. Hukuk devletinde bu olmaz. Aman halk talep ediyor diye herhangi bir bürokratı cezalandırdığınızda ondan sonra cesur olacak bürokrat bulamazsınız ama ne yapılır? Alırsınız, incelersiniz, o zaman da bir karar verdiğinizde gereğini yaparsınız. İşte Cizre'de, 2 polis, art niyetli olarak bunları yaptıkları, bu görüntüleri çektikleri, bu görüntüye sebebiyet verdikleri, sürükledikleri için görevden alındı. Bunun da farkı şu, onların suçu tespit edildi ve hukuka sevk edilecekler" diye konuştu.
HAVA SAHASI
Türkiye'nin hava sahasına müdahale edildiğinde yapılan güvenlik zirvesinde de bu konunun gündeme geldiğini kaydeden Davutoğlu, devletin tüm güvenlik birimlerinin o toplantıya katıldığını ve hiçbirinin Cizre'deki olaya ilişkin "Bunlara bir şey yapmayalım. Kol kırılır yen içinde kalır" şeklinde bir görüş bildirmediğini ifade etti.
Bu toplantıda Kara Kuvvetleri Komutanının "Biz Tunceli'de bir operasyonda 1 hafta önce 5 teröristi öldürmüştük. Kırsalda, dağda yani, orada bırakılsa o terörist cenazeleri kimsenin haberi olmayacak. O 5 terörist cenazesi alındı, Malatya'ya getirildi. Adli Tıp'ta bütün hukuki işlemleri yapıldı ve ailelerine teslim edildi" şeklinde bilgi verdiğini aktaran Davutoğlu, savaştığınız düşman dahi olsa cenazesinin kutsal olduğunu vurgulayarak, "Oradaki bütün güvenlik birim başkanları yani Kuvvet Komutanları, Emniyet Müdürü, İstihbarat dediler ki bu tür eylemlere karşı, Cizre'de olan o cenaze sürükleme gibi, en sert ve kararlı tutumu alalım çünkü bizim verdiğimiz haklı mücadeleye gölge düşürüyor' dediler ve gereğini yaptık" şeklinde konuştu.
"HANGİ PARTİYE OY VERDİKLERİNİ BİLMEM, SORMAM DA"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Adalet ve İçişleri Bakanlarının istifa etmesi gerektiği yönünde ifadeler kullandığının hatırlatılması üzerine Davtoğlu, şunları kaydetti: "Adalet ve İçişleri Bakanımız partili bakanlar değildir. İçişleri Bakanımız göreve yeni geldi biliyorsunuz yani 1 ay önce bu seçim hükümeti kurulduğu zaman ve terör konusunda son derece tecrübeli bir bakanımızdır, İstanbul'da terörle mücadelede olağanüstü başarılar elde etmiştir. Güvenimiz kendisine vardır. Adalet Bakanımız da müsteşarlığı döneminden bu yana, bakın ben AK Parti Genel Başkanıyım ama şu anda seçim hükümetine Başbakanlık yapıyorum, bu arkadaşların hangi partiye oy verdiklerini bilmem, sormam da. Çünkü partili değil ve Adalet Bakanı müsteşarıyken de Bakanımız herkesin objektif tutumuyla takdir ettiği bir isimdir. Şimdi o olaylar silsilesi içinde neler cereyan ettiğinin ortaya çıkması lazım. Hemen 'kelle isterük' gibi bir ifadeyle böyle bir şeyi yaptığınızda bu doğru olmaz. Bir sorumluluk varsa ben dahil hepimiz hukuk önünde gereken hesabı veririz. Hiçbirimiz layüsel değiliz. Hiçbirimiz soru sorulamaz değiliz. Onun için gecemizi gündüzümüze katıp, halkımızın önüne çıktığımızda açık alınla çıkabilmek için gayret sarf ediyoruz. Daha biz can derdindeyken, yaralıları taşırken, Sağlık Bakanımız yaralıların peşindeyken, Adalet Bakanı savcıları oraya göndermekle uğraşırken İçişleri Bakanı bütün bir emniyet mekanizmasını sadece Ankara'da değil o gece ben, gece boyu birçok kritik vilayetimizin valisiyle defaatle görüştüm. Çünkü o gece bu olay üzerine bir sürü olay olabilirdi. O gece, birtakım yerlerde isyana kalkışma olabilirdi. Kobani olayını yaşadık, Gezi olaylarını yaşadık. Siz böyle bir kritik vakitte Türkiye can derdinde, siz 2 bakanı görevden almak suretiyle kelle isteyen bazı insanları tatmin etmek için yola geçerseniz, devlet idare edilmez. O zaman trafik kazası olduğunda İçişleri Bakanını, bir hastanede bir şey olduğunda Sağlık Bakanını... Halbuki önce bir yangını söndürelim, önce acıyı dindirelim, önce bir süreci işletelim sonra hepimiz için geçerli olan, hesap verme makamı itibariyle geçerli olan şeyi yaparız."
Olay olduğunda çok kısa zamanda bilginin kendisine geldiğini belirten Davutoğlu, "O olay 10.04'te oldu, 10.07 ya da 10.09'da bana haber geldi. Birinci önceliğim ne? Oradaki yaralıları hastaneye götürmek, cenazeleri kaldırmak. İkinci önceliğimiz, bu olayın yayılarak Türkiye'de bir domino etkisiyle birtakım sonuçlar doğurmasını engellemek. Üçüncü önceliğimiz, Türkye genelinde hayatı normalleştirmek. Dördüncü önceliğimiz de seçimlere Türkiye'yi suhuletle götürmek. Bunu yaparken İçişleri ve Adalet Bakanının görevden ayrılması, olumlu bir etki mi yapar, olumsuz bir etki mi? Bunu bir siyasi tartışma haline getirmemek lazım" ifadesini kullandı.
"BU SEÇİM, HEPİMİZİN SEÇİMİ"
Emniyet müdürleriyle ilgili bir idari soruşturmanın yürüdüğünü ve gereğini yaptıklarını kaydeden Davutoğlu, şöyle dedi: "Benim bir hatam varsa bu anlamda hesap sorulamaz değilim. Hepimiz buradayız ama bizim kadar hesap sorulması gereken kimler biliyor musunuz? Bu seçim hükümetine, bakan vermeyerek bu ağır sorumluluğu taşımaktan kaçanlar. Çok açık söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu'na da söyledim, tekrar söylüyorum. Koalisyon hükümeti demiyorum koalisyon kurulur kurulmaz o partilerin iradesidir, eğer bu kadar kritik bir dönemde Türkiye'yi hükümetsiz bırakmamak için gerekli çabalar gösterilecek idiyse ben şunu isterdim sağ tarafımda bir CHP Başbakan Yardımcısı, sol tarafımda MHP Başbakan Yardımcısı, Türkiye'yi seçime götürmek, bu seçim AK Parti'nin seçimi değil bu seçim hepimizin seçimi."
"Seçim sonuçlarının getirmiş olduğu, ortaya çıkaracağı resim, hükümet oluşması noktasında tekrar koalisyona işaret ederse, sizin bu süre içinde yaptığınız tespitler, o zaman kazanılan tecrübe ve buradan sonraki beklentileriniz bir koalisyon hükümeti kurulması konusunda sıkıntı olur mu?" şeklindeki soruyu ise Davutoğlu, şöyle cevapladı:
"Biz niye seçime gidiyoruz? Bir daha seçime ihtiyaç olmayacak şekilde, istikrarlı bir hükümet şeklinde bir tablo ortaya çıksın diye. Birinci önceliğimiz kesinlikle tek parti iktidarına imkan sağlayacak bir sonucu elde etmek. Diğer ihtimalleri düşünmüyorum. Hani zihnen teorik olarak düşünürseniz de o ihtimalleri konuşmaya başlasam ve zihnimi de buna alıştırsam esas odağımı kaybederim. Dolayısıyla onları gündemde dahi tutmadan şu anda hedefimize odaklanıp AK Parti'yi tek başına iktidar yapma yolunda çaba sarf etmemiz lazım. Hiçbirimiz reddedemeyiz, demokrasidir, farklı sonuçlar ortaya çıktığında. 7 Haziran bizim için bir şoktu, AK Parti için. Açık söylemek gerekirse, şu anlamda yüzde 41 çok iyi bir oy oranı. En yakın rakibimize yüzde 16 fark atmışız ama tek başına iktidar olamadığımız ilk seçimdi. Peki sonrasında biz hiç böyle bir panik halinde, şok halinde mi davrandık? 7 Haziran'dan bu yana Türkiye bir ekonomik krize kapılmamışsa, yükselen ekonomiler arasında diğer Brezilya gibi çok ciddi türbülanslara girmemişse de - ki Brezilya'nın bu sene bir seçimi yoktu - ülke ekonomisi belli bir istikrar içinde yürüdüyse, teröre karşı mücadele bu kadar etkin yürürken bir taraftan da fikir özgürlüğü, demokratikleşme ve bu anlamda demokratik haklar korunmuşsa, sınır boylarımızda bu riskler varken Türkiye'nin istikrarı ve genelindeki güvenlik kamu düzeni korunmuşsa bunda en büyük pay kimin? AK Parti'nin. Biz kaçmadık görevden."
Kendilerinin "Millet bize tek başına iktidarı vermedi, ne hali varsa görsün" demediklerini de kaydeden Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:"Çoğunluğa sahip olmamakla birlikte bu sorumluluğa elimizi taşın altına koyarak yerine getirdik. Son derece soğukkanlı, vakur, kendinden emin, herkesle diyaloğa açık, herkesle konuşabilen bir politikayla Türkiye'yi 7 Haziran'dan sonra bir girdaba girmesine engel olacak şekilde yeni bir seçime bizim emeklerimiz taşıyor. 2 Kasım günü ne olursa olsun tekrar aynı taahhütte bulunuyorum. 1 Kasım günü ne çıkarsa çıksın, 2 Kasım sabahı Türkiye neyi ihtiyaç hissediyorsa onu yapacağız. Hiçbir sorumluluktan kaçmayacağız, Türkiye'yi sahipsiz bırakmayacağız, Türkiye'yi hükümetsiz bırakmayacağız, Türkiye'de herhangi bir oyunun oynanmasına izin vermeyeceğiz. Bunu söyleyebilirim. Bunun için en doğru yol bizim tek başına iktidar olmamız ama demokrasi başka şartlar ortaya çıkarırsa 8 Haziran'dan itibaren takip ettiğimiz politika bir senettir, yani soğukkanlı, vakur, demokratik kurallar içinde yapılması gereken neyse onu yaparız."