Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin teröristlerden de onları destekleyen sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde sivil toplum kuruluşu herkesten de şehitlerin kanlarının hesabını sorma gücüne sahip olduğunu belirterek, “Milletimizin sabrını zorlayan bu hainlere hak ettikleri şekilde karşılık verileceğinden milletimin endişesi olmasın” dedi.
ESENBOĞA’DA BASIN TOPLANTISI
Çin ve Endonezya’ya gerçekleştireceği resmi ziyaretler öncesi Ankara Esenboğa Havalimanı’nda basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün teröristler tarafından eşi ve kızının yanındayken uğradığı silahlı saldırıda şehit olan Muş Malazgirt İlçe Jandarma Garnizon Komutanı Binbaşı Arslan Kulaksız’a cenabı Allah’tan rahmet dilediğini, aynı saldırıda yaralanan binbaşı Kulaksız’ın eşine şifalar temennisinde bulundu.
Şehidin tüm yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve millete başsağlığı dileklerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dün bu menfur olayın ardından hem Genelkurmay başkanımızla, hem Muş valimizle hem de şehidimizin eşiyle görüşerek kendilerinden henüz şehit olmamıştı ki bilgi aldım. Kendilerine şifalar diledim” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin öncesinden beri teröristlerin alçakça, hasiyetsizce, kalleşçe saldırılarında şehit verilen asker, polis, korucu olarak görev yapan tüm güvenlik görevlilerine birkez daha Allah’tan rahmet dilediğini kaydetti.
“BU HAİNLERE HAK ETTİKLERİ ŞEKİLDE KARŞILIK VERİLECEĞİNDEN MİLLETİMİN ENDİŞESİ OLMASIN”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin teröristlerden de onları destekleyen sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde sivil toplum kuruluşu herkesten de şehitlerin kanlarının hesabını sorma gücüne sahip olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Burada herhangi bir geri adım atma söz konusu olmayacaktır. Daha öncede ifade ettiğim gibi bu bir süreçtir ve bu süreç aynı kararlıkla devam edecektir. Milletimizin bundan emin olmasını özellikle istiyorum. Gerek kırsalda gerek şehirlerde olsun elinde silahı veya molotofu, yüzünde maskesi olan herkes önce güvenlik güçlerimizden ardından adli kurumlarımızdan gereken cevabı alacaktır. Bu konuda hem güvenlik güçlerimizin hem savcı ve hakimlerimizin ihtiyaç duydukları yasal düzenlemeler zaten yapılmıştı. Artık bu yetkilerin en etkili şekilde kullanılması şarttır. Milletimizin sabrını zorlayan bu hainlere hak ettikleri şekilde karşılık verileceğinden milletimin endişesi olmasın. Devletimizin yönetim kademelerindeki ilgili tüm sorumluların üzerlerine düşen görevleri süratle ve kararlı şekilde yerine getireceklerine inanıyorum. Türkiye adı ve amacı ne olursa olsun ülkesine ve milletine karşı ihanet içerisine giren her türlü paralel devlet yapılmasıyla mücadele etme dirayetine sahiptir. Bu devletin ve milletin hoşgörüsünü, sabrını, vakarını, istismar edenler hak ettikleri cevabı en kısa zamanda alacaklardır, almaya da başladılar” diye konuştu.
Bazı istismarların yapıldığını, bu istismarların Türkiye’nin gerek şuanda güney verdiği mücadele gerekse Türkiye’nin Kandil’de ve içeride vermiş olduğu mücadele sıradan bir mücadele olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, eş zamanlı olarak gerek DEAŞ’la gerek diğer terör örgütleriyle verilmekte olan mücadelenin aslında bu ülkenin basit itibar mücadelesi olmadığını vurguladı.
“BURADAN ASLA TAVİZ VERİLEMEZ”
“Sadece ve sadece milletimizin huzuruna, milletimizin can güvenliğine, mal güvenliğine kastedenlere karşı devletin üzerinde olan görevi yerine getirme mücadelesidir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bunu soruna kadar sürdüreceğiz. Topraklarımızda huzura kastedenler, topraklarımızda milletimizin güvenliğine kastedenler, devletin üzerinde olan sorumluluğa da şunu bilsinler ki kastetmişlerdir, bu sorumluğu gereği de yerine getirilecektir. Şehirlerde çıkardığımız son iç güvenlik yasasıyla, iç güvenlik yasasının içeriğinde ne varsa bunlar sadece bir yasa olarak bilinmelidir ki yasal bir düzenlemenin kitaplar arasında kalması için yapılmamıştır ve bunlar uygulamaya gerekecektir. Eğer uygulamada sıkıntı varsa o zaman uygulayıcıların kendilerini test etmeleri gerekir. Buradan asla taviz verilemez. Şehirlerimizde, şehirlerimizin ilçe merkezlerinde, kırsalda, nerede olursa olsun bu ülkenin her santimetrekaresinde devlet vardır ve devlet bu varlığını bütün imkanlarını seferber etmek suretiyle ortaya koyacaktır. Süreç şuanda başlamıştır ve bu süreç herhangi bir rehavete fırsat vermeden de devam edecektir. Şuanda bazı dezenformasyonlar yapılmak suretiyle Türkiye’nin terör örgütleri arasında herhangi bir ayrıma gittiği gibi yakıştırmalar tamamiyle bir dezenformasyon olmanın yanında Türkiye’nin gücünü hazmedemeyenlerin ifadeleridir.”
“MİLLİ BİRLİĞİMİZE, KARDEŞLİĞİMİZE KASTEDENLERLE BİR ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEVAM ETTİRMEK ÖYLE ZANNEDİYORUM Kİ MÜMKÜN DEĞİL”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çözüm Süreci’nin 30 Mart Yerel seçimleri ve ardından yapılan milletvekilliği genel seçimlerinde istismar edildiğini gördüklerini belirterek, “Bu ülkede milli birliğimize, kardeşliğimize kastedenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek öyle zannediyorum ki mümkün değil” dedi.
Çin ve Endonezya’ya gerçekleştireceği resmi ziyaretler öncesi Ankara Esenboğa Havalimanı’nda basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugünlerin dostları tanımanın da tefrik edildiği günler olduğunun ifade etti.
Kendilerinin tüm devlet başkanlarıyla, hükümet başkanlarıyla kurdukları telefon diplomasisiyle kendilerine çok açık net her şeyi anlattıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sağolsun dostlar gerekli açıklamayı kararlı bir şekilde yapıyorlar. Bugün bildiniz gibi NATO’nun da olağanüstü bir konuyu muhtevi bir toplantısı var ve burada da NATO üzerine düşen neyse bu adımı atmaya hazır olduğunu beyan edeceğine inanıyorum. Tabi en önemli olay güney de attığımız adımlardır. Bunun yanında Kandil’de ve içeride attığımız ve atacağımız adımlardır. Şuarada 23-24-25 bugünlerde yapılarlar ‘ha bu iş bitmiştir’ anlamına gelmez. Bundan sonraki süreçte de bunlar devam edecektir ve kesinlikle kararlı bir şekilde bu mücadelede yer alan, görev alan güvenlik güçlerimize idari ve adli personelimize şahsım ve milletim adına başarılar diliyorum. Özellikle güvenlik güçlerimizin bunu tüm milletime de duyurmak durumundayım çünkü vatandaşlarımızın da ellerindeki bilgileri, belgeleri güvenlik güçlerimize ulaştırmasının önemine de inanıyorum. Belgelerle birlikte yargıyı desteklemeleri, yargıyı güçlendirmeleri ve hukuk içerisinde de yargının süratle bunlar hakkında kararları vermeleri inanıyorum ki beklenti içerisinde olan mağdur ve mazlumların gönlünü biraz olsun ferahlatacaktır” diye konuştu.
Çin Halk Cumhuriyeti ve Endonez’ya resmi ziyaret için yola çıkacaklarını bu ziyareti sırasında kendisine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Sağlık Bakanı Mehmet Müzzinoğlu, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Feridun Bilgin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yanı sıra işadamlarının eşlik edeceğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun bir aralıktan sonra Çin’e yaptığı ikinci bir ziyaret olacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde Çin’e bir ziyaret gerçekleştirdiğini anımsatarak, Cumhurbaşkanı olarak ilk resmi ziyaretini yaptığı hatırlattı.
“PEKİN’DE BASI ANLAŞMALARA İMZA KOYACAĞIZ”
Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkileri 2010 yılında Stratejik İşbirliği seviyesine çıkardıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ziyaretiyle birlikte mevcut ilişkileri her alanda daha da geliştirmeyi arzu ettiklerini kaydetti.
Çin’in başkenti Pekin’de mevkidaşı Şi Cinping ile yapacağı görüşmelerde ikili ilişkileri etraflıca ele alarak güncel, bölgesel ve uluslararası konular hakkında kapsamlı görüş alışverişinde bulunacaklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaretleri sırasında Ulusal Halk Meclisi Başkanı Cang Dıciang ile aynı zamanda Başbakan Li Keqiang ile de görüşmelerinin olacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pekin’deki temasları sırasında bazı anlaşmalara da imza koyacaklarını sözlerine ekledi.
“UYGUR TÜRKLERİ VE HUİ MÜSLÜMANLARININ TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELECEĞİZ”
Ziyaret vesilesiyle dönem başkanlığı yürüttükleri G-20 konularını da ele alacaklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hepimizin bildiği gibi bu yıl Kasım ayının ortasında Antalya’da G-20 Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağız. Akabinde 1 Ocak 2016 itibariyle ev sahipliği Çin Halk Cumhuriyeti’ne geçecek. Ziyaretimiz sırasında Türkiye ve Çin’li iş adamlarının katılımıyla bir iş formu düzenlenecek. Ayrıca Uygur Türkleri ve Hui Müslümanlarının temsilcileriyle bir araya gelecek hasbihal edeceğiz. Bu ziyaretimiz stratejik işbirliği içinde olduğumuz Çin Halk Cumhuriyetiyle ikili ilişkilerimizi daha fazla ivme ve içerik kazandıracağına inanıyorum. Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaretime müteakip inşallah 30 Temmuz-1 Ağustos tarihlerinde de Endonezya’da olacağız. Endonezya bizim kadim, tarihi, beşeri ve kültürel bağlarımızın olduğu bir ülke. Endonezya ile ikili ilişkilerimizi yine 2011 yılında stratejik ortaklık düzeyine çıkarmıştık. Güney Doğu Asya’nın en büyük ekonomisi olan Endonezya bizim uzak doğudaki en büyük ticaret ortağımızdır. G-20, İslam İşbirliği Teşkilatı ve MIKTA gibi uluslararası platformlarda yakın işbirliği içindeyiz. Ayrıca en kalabalık Müslüman nüfusa sahip olarak Orta Doğu ve Güney Asya’daki meselelerin çözümü noktasında eş güdüm halindeyiz. Geçtiğimiz yıl seçilen Devlet Başkanı sayın Joko Widodo ile çeşitli bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında daha önce telefon görüşmelerim olmuştu. Türkiye-Endonezya İş formu vesilesiyle işadamlarımız Endonezyalı muhataplarıyla görüşmeler yapacak ve inşallah yeri projelerinde kapısını aralayacaklardır.Bu temasların ikili, ekonomik ve ticari ilişkilerimizin ilerletilmesine katkı sağlayacağına inanıyorum. Oldukça yoğun bir gündemle bu ziyaretleri gerçekleştireceğiz. Dönüşte de Pakistan’da İslamabat’ta Pakistan Başbakanı sayın Navaz Şerif’le havalimanında şöyle bir kısa çalışma yemeğimiz olacak ve orada yapacağımız görüşmelerle de bu turumuzu Çin-Endonezya ve Pakistan olarak tamamlamış olacağız. Birin gecesi ülkemize tekrar dönmüş olacağız. Yapacağımız temasların, imzalanacak olan anlaşmaların ülkemiz ve bölgelerimiz açısından hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”
“ARINDIRMA VE TEMİZLEMEDEN SONRA GÜVENLİ BÖLGE ADIMI ATILMIŞ OLACAKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.
Bir gazetecinin, ABD ile terörle mücadele konusunda sağlanan mutabakat ile Türkiye’nin en başından beri dile getirdiği ‘güvenlikli bölge’ konusunda bir anlaşmanın gerçekleşip, gerçekleşmediğini sorması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabi burada şuanda ilk adım malum bu güvenli bölgenin alt yapısını oluşturmak. Konuyla ilgili olarak benim geçtiğimiz Çarşamba sayın Obama ile yaptığımız görüşmede bunları etraflıca ele aldığımız gibi daha önce Dışişleri bakanlığımızın ABD’li yetkililerle yapmış olduğu görüşmeler ve şuanda da devam etmekte olan görüşmelerle her şeyden önce malum terör örgütüyle, DEAŞ’la özellikle Kuzey Suriye’deki mücadelenin verilmesi büyük önem arz ediyor. Aynı zamanda yine ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan yine bölgedeki malum unsunlar var, buradaki bizler için ikmal bölgesi diye tanımladığımız bu bölgelerin tehditten arındırılması ve orada güvenli bölge oluşturulması takdir edersiniz ki bizdeki bir milyon 700 bin Suriyeli vatandaşın içerisinde artık ülkelerine dönme beklentisi içerisinde olmaları bakımından onların içinde bir zemin oluşturacaktır. Bunların çalışmalarını da görevli olan heyetlerimiz ayrıca yapmaktadırlar. İlk etapta buranın arındırılması, temizlenmesi ve bu arındırma ve temizlemeden sonra oranın güvenli hale getirilmesinden sonra güvenli bölge tanımımın yapılması adamı da atılmış olacaktır” diye konuştu.
“TERÖR ULUSLARARASI İÇERİĞİ OLAN BİR KONUDUR”
Çinli bir gazetecinin, “Türkiye ve Çin arasındaki stratejik ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz, hem Türkiye’de hem Çin’de terör ve şiddet olaylarında artış göründü. Sayın Cumhurbaşkanı Çin ziyaretinde Türkiye ve Çin ile güvenlik işbirliği alanının da nasıl bir beklenti olacak” diye sorması üzerine ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öncelikle tabi terör mevzi bir konu değildir. Terör uluslararası içeriği olan bir konudur. Terör sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Komşu ülkeleri de, uluslararası camiayı da… İşte şuanda örneğin bir DEAŞ dediğimiz zaman DEAŞ’a gelen bütün yabancı savaşçıların dünyanın en ücra köşelerinden geldiğini görüyoruz. Avustralya’dan gelenler var. Aynı şekilde Çin’den gelenler var. Komşulardan, Avrupa’dan gelenler var. Bütün bunlara karşı örneğin Türkiye 16 bin yabancı savaşçıya rezerv koymuştur. İçeriye sokmuyor. Aynı şekilde Türkiye’den deport edilenler var. Bin 600 civarında. Bunlar bu konudaki hassasiyetimizi gösteriyor. Fakat bu hassasiyet Türkiye’nin tedbirleriyle bitmez. Burada bütün komşuların ve dostların en azından iletişimi, istihbaratı çok iyi sağlaması gerekiyor ki bu Türkiye’nin de işini kolaylaştırmış olsun ona göre tedbirlerini daha rahat bir şekilde alabilsin. Bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıyız. Nitekim bu ziyarette de önemli konularımızdan bir tanesi de bu olacaktır. Stratejik işbirliği noktasında bizim Çin ile başlattığımız ama istediğimiz hızda devam etmeyen projelerimiz var. Örneğin sayın Devlet başkanıyla başbakanlığım döneminde İstanbul’da yaptığım görüşmede gerçekten çok çok önemli adımları hedeflemiştik onları hayata geçiremedik. Öyle zannediyorum ki bu ziyaretimde bunları tekrar görüşeceğiz. Gerek alt yapı gerek üst yapıya yönelik Çin-Türkiye işbirliği noktasında ciddi adımlar atacağımıza inanıyorum” yanıtını verdi.
“TÜRKİYE BURADA KENDİSİNE KORUMA HAKLARINI SONUNA KADAR DA KULLANACAKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin NATO’dan sürdürülen mücadelede somut taleplerinin ve beklentilerinin ne olduğu yönündeki sorusu üzerine ise, “NATO’yla ilgili NATO üyesi bir ülke olarak herhangi bir NATO üyesi ülke bir saldırıya uğraması halinde malum NATO üyesi olan ülkeyle ilgili kendisine her türlü desteği verir. Burada da nihayetinde 4. Madde uygulamadadır. Şuanda saldırıya uğramış olan Türkiye burada kendisine koruma, güvence altına alma haklarını şuanda kullanmaktadır ve bunu sonuna kadar da kullanacaktır. Burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ne hakkımız varsa bunu kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz. Diyoruz ki burada NATO’ya düşen görevler her an olabilir dolayısıyla NATO’nun da bu konuda hazırlıklı olması talebimiz var. Nitekim ABD’nin yapmış olduğu açıklamaları duydunuz ve DEAŞ nasıl bir terör örgütüyse terör örgütüyle savaştığını iddia eden PKK’da bir terör örgütüdür diye ABD açıklamasını yaptı. Mesele budur. Yani bunu görebilmek. ‘Efendim DEAŞ terör örgütü e onunla savaşıyorsa diğeri terör örgütü değil.’ Böyle bir şey yok. Terör örgütleri birbirleriyle savaşmıyorlar mı? Hepsi bir çıkar mücadelesi içerisinde bunu sürdürüyorlar. Nitekim yaptıkları da budur. Türkiye’de şuanda terör örgütünün uzantısı durumunda olan siyasi partinin bu terör örgütüne karşı ortaya koyduğu bir tavrı duydunuz mu? Herhangi bir açıklamasını duydunuz mu? Tam aksine onları sahiplenmesinin hep gayreti içerisinde olmuştur ve hala da onları sahiplenmeye devam ediyor. Bu konuda bizim uluslararası noktadaki konuşmamda da ifade ettiğim de bütün dezenformasyonlara karşı gerek sayın Başbakan gerekse ben hükümet başkanlarını bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz, devlet başkanlarını bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz ve bu konuyla ilgili görüşmeler yaptığımız devlet başkanları da sağolsunlar açıklamalarını yapmaya başladılar ve ‘Bizler Türkiye’nin yanındayız ve yanında olmaya devan edeceğiz’ diyorlar” şeklinde konuştu.
GÜVENLİ BÖLGE İLE İLGİLİ SÜREÇ
Bir basın mensubunun, terörle mücadele konusunda ABD ile sağlanan mutabakat içinde, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge konusunda bir anlaşmanın söz konusu olup olmadığı, oldu ise hangi kapsamda ve nasıl gerçekleştirileceği yönündeki sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle cevapladı: “Burada şu anda ilk adım, malum bu güvenli bölgenin altyapısını oluşturmak. Konuyla ilgili olarak benim Sayın Obama’yla yapmış olduğum telefon görüşmesinde bunları etraflıca ele aldığımız gibi, daha önce Dışişleri Bakanlığımızın Amerikalı yetkililerle yapmış olduğu görüşmeler ve şu anda da devam etmekte olan görüşmelerle, her şeyden önce malum terör örgütüyle, DEAŞ’la özellikle Kuzey Suriye’deki mücadelenin verilmesi büyük önem arz ediyor. Aynı zamanda yine ulusal güvenliğimizi tehdit eden bölgedeki malum unsurlar var. İkmal bölgesi diye tanımladığımız bu bölgelerin tehditten arındırılması ve orada bir güvenli bölge oluşturulması, takdir edersiniz ki bizdeki 1 milyon 700 bin Suriyeli vatandaşın içerisinde artık ülkelerine dönme beklentisi içerisinde olmaları bakımından onlar için de bir zemin oluşturacaktır. Bunların çalışmalarını da görevli olan heyetlerimiz ayrıca yapmaktadırlar. İlk etapta bir defa buranın arındırılması, temizlenmesi ve bu arındırma, temizlemeden sonra da oranın güvenli hale getirilmesinden sonra güvenli bölge tanımının yapılması adımı da atılmış olacaktır.”
“TERÖR, ULUSLARARASI İÇERİĞİ OLAN BİR KONUDUR”
Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki stratejik ilişkiyi nasıl değerlendirdiği, terör ve şiddet olaylarında artışın gözlendiği her iki ülkenin güvenlik ve terörle mücadele alanlarında iş birliğine nasıl baktığı yönündeki soruyu cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörün uluslararası içeriği olan bir konu olduğunu, sadece Türkiye’yi değil, komşu ülkeleri de, uluslararası camiayı da ilgilendirdiğine dikkat çekti ve açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Örneğin DEAŞ’a gelen bütün yabancı savaşçıların dünyanın en ücra köşelerinden geldiğini görüyoruz. Avustralya’dan, Çin’den komşulardan, Avrupa’dan gelenler var, Fransa, İngiltere, İtalya; her yerden... Bütün bunlara karşı Türkiye 16 bin yabancı savaşçıya rezerv koymuş, içeriye sokmamıştır. Aynı şekilde Türkiye’den deport edilenlerin sayısı 1600 civarında. Bunlar bu konudaki hassasiyetimizi gösteriyor. Fakat bu hassasiyet, Türkiye’nin tedbirleriyle bitmez, burada bütün komşuların, bütün dostların en azından iletişimi, istihbaratı çok iyi sağlaması gerekiyor ki bu Türkiye’nin de işini kolaylaştırmış olsun, tedbirlerini çok daha rahat bir şeklide alabilsin. Bu mücadeleyi bu şekilde sürdürmekte kararlıyız. Nitekim bu ziyarette de zaten önemli konularımızdan bir tanesi de bu olacaktır. Stratejik iş birliği noktasında bizim Çin’le başlattığımız, ama istediğimiz hızda devam etmeyen projelerimiz var; bunları hızlandırmamız gerekiyor. Örneğin Sayın Devlet Başkanıyla Başbakanlığı döneminde İstanbul’da yaptığım görüşmede gerçekten çok önemli adımları hedeflemiştik, onları hayata geçiremedik. Öyle zannediyorum ki bu ziyaretimde bunları tekrar görüşeceğiz. Gerek altyapı, gerek üstyapıya yönelik Çin-Türkiye iş birliği noktasında ciddi adımlar atacağımıza inanıyorum. Zira bu arada yapılan birçok görüşmelerde de bunun sinyallerini zaten almıştık; ama bu ziyaretimle bunları artık uygulama safhasına geçirelim istiyorum.”
“DEAŞ DA PKK DA TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”
Bir basın mensubunun, “Türkiye’nin NATO’dan teröre karşı sürdürülen mücadelede somut talebi ve beklentileri neler? Askerî bir talebin söz konusu olacak mı?” şeklindeki sorusuna karşılık olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamaları yaptı: “Herhangi bir NATO üyesi ülke, bir saldırıya uğraması halinde NATO, üyesi olan o ülkeyle ilgili kendisine her türlü desteği verir. Burada da 4’üncü madde uygulamadadır. Şu anda saldırıya uğramış olan Türkiye burada kendisini koruma, güvence altına alma haklarını şu anda kullanmaktadır ve bunu sonuna kadar da kullanacaktır. Burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ne hakkımız varsa bunu kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz. Ama diyoruz ki, burada NATO’ya da düşen görevler her an olabilir, dolayısıyla NATO’nun da bu konuda hazırlıklı olması talebimiz var. Nitekim, Amerika’nın yapmış olduğu açıklamaları duydunuz ve ‘DEAŞ nasıl bir terör örgütüyse, terör örgütüyle savaştığını iddia eden PKK da bir terör örgütüdür’ diye Amerika açıklamasını yaptı. Mesele budur, yani bunu görebilmek… Efendim, DEAŞ terör örgütü. Onunla savaşıyorsa diğeri terör örgütü değil mi; böyle bir şey yok. Terör örgütleri birbirleriyle savaşmıyorlar mı? Hepsi bir çıkar mücadelesi içerisinde bunu sürdürüyor. Nitekim yaptıkları da budur.”
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN UZANTISI DURUMUNDA OLAN SİYASİ PARTİ, TERÖR ÖRGÜTÜNE KARŞI TAVIR ORTAYA KOYMUYOR”
Türkiye’de şu anda terör örgütünün uzantısı durumunda olan bir siyasi partinin bu terör örgütüne karşı bir tavır ortaya koymadığını, aksine onları sahiplenmenin gayreti içinde olduğunu ve bu tavrını hala sürdürdüğünü sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün dezenformasyonlara karşı gerek Sayın Başbakan, gerekse ben hükümet başkanlarını bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz, devlet başkanlarını bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz ve bu konuyla ilgili şu anda görüşmeler yaptığımız devlet başkanları da sağ olsunlar açıklamalarını yapmaya başladılar; ‘Bizler Türkiye’nin yanındayız ve yanında olmaya da devam edeceğiz’ diyorlar” açıklamalarında bulundu.
“UZUN MENZİLLİ FÜZE PROJESİNİ BU ZİYARETTE YENİDEN ELE ALACAĞIZ”
“Çin’le Türkiye arasında uzun süredir uzun menzilli füze projesiyle ilgili müzakereler devam ediyor, ancak sözleşme imzalanamadı. Bu konu gündeminizde olacak mı ve nihai bir karar alınması söz konusu mu?” şeklindeki soruya cevaben Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ifadelere yer verdi: “En uygun teklifi bize veren ülke Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. Daha sonra bazı gelişmeler, bu gelişmeler sebebiyle bazı aksamalar söz konusu oldu. Fakat bu ziyarette bu konuları tekrar ele alacağız, kendileriyle bu konuları tekrar görüşeceğiz. Yani bu uygun teklifi zenginleştirecek bir teklif tabii ki bizler tarafından da makul karşılanacaktır. Zira aslolan ülkelerin karşılıklı menfaatidir, bu menfaati bir kenara koymak mümkün değildir.”
“MİLLÎ BİRLİK VE KARDEŞLİK, ÇÖZÜM SÜRECİ BAŞLIĞININ ÇOK ÖNÜNDE VE İÇERİĞİ ZENGİN BİR BAŞLIKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm süreci sizce bitti mi, devam edecek mi; edecekse hangi şartlar altında devam edecek?” şeklindeki soruya cevaben şunları söyledi: “Malum; ‘Demokratik Açılım’ olarak biz bu süreci başlattık ve bu hükümetimizin samimi niyetiydi ve mesafe aldıkça olayı ‘Millî Birlik Ve Kardeşlik Projesi’ olarak zenginleştirdik. Bu adımı attığımız andan itibaren de ‘akil insanlar’ çalışmalarını başlattık ve Anadolu’nun dört bir yanına sağ olsun katılan her düşünceden temsilcilerin katılımıyla Anadolu’nun nabzını yokladık. Bütün bunları yaparken, o arada Çözüm Süreci’ni anlatıyorduk. Tabi bundan rahatsız olanlar oldu, destekleyenler oldu. 30 Mart yerel seçimlerine, bütün bunlara giderken Çözüm Süreci’nin istismarını gördük. Çözüm Süreci istismar edildi. Çözüm Süreci, 30 Mart’ta Başbakan olarak partimin başındaydım, maalesef karşılığını bulmadı ve daha sonra yapılan genel seçimlere geldiğimizde bu işin ciddi manada hasar gördüğünü gördük. Dolayısıyla bu hasarla birlikte artık ortada bir gerçek var; bu ülkede millî birliğimize, kardeşliğimize kastedenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek öyle zannediyorum ki mümkün değil. Olması gereken nedir? Millî birliktir, kardeşliktir. Bu kardeşlik, zaten çözüm süreci denilen başlığın çok çok önünde olan, içeriği zengin bir başlıktır. Bununla bu ülkede 78 milyon vatan evladı bugüne kadar verilmiş olan haklar neyse bu hakları aynen kullanacaktır, burada herhangi bir geri adım zaten söz konusu değildir. Yani bu ülkede ret ve inkâr politikalarını, asimilasyon politikalarını ayaklar altına alan, bütün altyapı, üstyapı yatırımlarını yapan, hak ve özgürler noktasında hiçbir iktidarın veremediklerini veren bizim iktidarımız olmuştur ve şu anda da yine bu süreç aynen devam etmektedir. Ama bunun lafını yapıp uygulamaya gelince acımasızca tehditlerle sandıklar silahların gölgesinde işlev görmeye kalkarsa bunun adı demokrasi olmaz. Biz demokrasinin gerçekten aklın, aklıselimin egemen olduğu bir ortamda sağlıklı bir şekilde yürüyeceğine inanıyoruz. Aklıselimin egemen olmadığı bir ortamda demokrasi olabilir mi? Olamaz. Orada işte görüldüğü gibi bu tür çılgınlıklar oluyor, bu tür çılgınlıkların bedeli de maalesef çok çok ağır oluyor.”
“PARTİ KAPATILMASINI DOĞRU BULMUYORUM; PARTİ YÖNETİCİLERİ BİREYSEL BEDEL ÖDEMELİ”
Milliyetçi Halk Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Kandil’le arasında mesafe koymayan siyasetçiler hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmelidir, hukuku çalıştırmalıdır’ dediğini, bölücü terör örgütü ile ilişkili olduğu söylenen bir siyasi partinin kapatılmasına ilişkin açıklamalar olduğunu hatırlatan bir basın mensubunun “Sizin bu konu ile ilgili düşünceleriniz nedir?” sorusuna verdiği cevapta Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Bu konuda benim daha önce yapmış olduğum açıklamalar var ve şu anda bulunduğum Cumhurbaşkanlığı makamında da bu düşüncemi koruyorum ki o da şudur: Ben parti kapatılması olayını doğru bulmuyorum. Fakat bu partinin yöneticilerinin bu işin bedelini fert-fert, birey-birey ödemeleri gerekir diyorum. Yani burada Anayasa’nın 14. maddesi çok şeyler sağlıyor. Eğer o yeterli değilse, dokunulmazlık zırhından bunları sıyırmak suretiyle, terör örgütlerini kendi arkalarında gösterenler, ‘biz sırtımızı şuraya-buraya dayıyoruz’ diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler. Ama partinin kapatılmasını asla doğru bulmuyorum. Bir partiyi kapatırsınız bir başka parti açılır. Fakat yönetenler, aktörler çok çok önemli. Yani biz gerçek kişileri bu konuda muhatap almalıyız, tüzel kişiyle uğraşmanın anlamı yok. Onun için de gerçek kişilere yönelik olarak Parlamento bence gerekli değerlendirmelerini yapmalı, bunları dokunulmazlık zırhından arındırmak suretiyle de ‘terör örgütüyle iş mi tutuyorsun, senin sırtını dayadığın yer terör örgütü mü, ha bunun bedelini ödeyeceksin’ demeli ve bunu ödetmeli; yapılması gereken budur diye düşünüyorum.”
“BU MENFAATİ BİR KENARA KOYMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Aynı gazetecinin Çin ile Türkiye arasında uzun süredir Uzun Menzilli Füze projesiyle gündeminizde olacak mı diye sorması üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu konuyla ilgili olarak tabi işin başında en uygun teklifi bize veren ülke Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. Daha sonra bazı gelişmeler oldu. Bu gelişmeler sebebiyle bazı aksamalar söz konusu. Fakat bu ziyarette bu konuları tekrar ele alacağız. Tekrar kendileriyle görüşeceğiz. Bu uygun teklifi zenginleştirecek bir teklif tabiî ki bizler tarafından da makul karşılanacaktır. Zira aslı olan ülkelerin karşılıklı menfaatidir. Bu menfaati bir kenara koymak mümkün değildir” dedi.
“ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEVAM ETTİRMEK ÖYLE ZANNEDİYORUM Kİ MÜMKÜN DEĞİL”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin, “Çözüm süreci sizce bitti mi, devam edecek mi, devam edecekse hangi şartlar altında devam edecek?” diye sorması üzerine ise şunları söyledi:
“Çözüm Süreci’nin başlangıcına bakalım, buraya geldiğimiz ana bakalım. Malum ‘Demokratik Açılım’ olarak biz bu süreci başlattık ve hükümetimizin samimi niyetiydi. Mesafe aldıkça olayı ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ olarak zenginleştirdik. Bu adımı attığımız andan itibaren de ‘Akil İnsanlar’ çalışmalarını başlattık ve Anadolu’nun dört bir yanına sağolsun her düşünceden temsilcileri göndererek Anadolu’nun nabzını yokladık. ‘Neredeyiz, ne oluyor’ bütün bunları yoklarken o arada malum Çözüm Süreci’ni anlatıyorduk. Tabi bundan rahatsız olanlar oldu, destekleyenler oldu ve son seçimlere, yerel 30 Mart seçimlerine bütün bunlara giderken bir şeyi gördük, Çözüm Süreci’nin istismarını gördük. Çözüm Süreci istismar edildi. Çözüm Süreci Mart’ta başbakan olarak partimin başındaydım maalesef karşılığını bulmadı ve daha sonra yapılan genel seçimlere geldiğimiz bu işin ciddi manada hasar gördüğünü gördük. Dolayısıyla bu hasarla birlikte artık ortada bir gerçek var. Bu ülkede milli birliğimize, kardeşliğimize kastedenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek öyle zannediyorum ki mümkün değil. Olması gereken nedir milli birliktir, kardeşliktir, bu kardeşlik zaten çözüm süreci denilen başlığın çok çok önünde olan içeriği zengin bir başlıktır bununla bu ülkede 78 milyon vatan evladı bugüne kadar verilmiş olan haklar ne ise bu hakları aynen kullanacaktır. Burada herhangi geri bir adım söz konusu değildir. Yani bu ülkede ret politikalarını, inkar politikalarını, asimilasyon politikalarını ayaklar altına iktidarımızdır. Bütün alt yapı, üst yapı yatırımlarını iktidarımızdır. Halk ve özgürlükler noktasında hiçbir iktidarın veremediklerini veren bizim iktidarımız olmuştur ve şuanda bu süreç aynen devam etmektedir. Ama bunun lafını yapıp uygulamaya gelince acımasızca, tehditlerle, sandıklar silahların gölgesinde işler görmeye kalkarsa bunun adı demokrasi olmaz. Biz demokrasinin gerçekten aklın, aklıselimin egemen olduğu bir ortamda sağlıklı bir şekilde yürüyeceğine inanıyorum. Aklı selimin egemen olmadığı bir ortamda demokrasi olabilir mi, olamaz. Orada işte bu tür çılgınlıklar oluyor ve bu çılgınlıkların bedeli de maalesef çok çok ağır oluyor.”
ERDOĞAN, TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’YA DESTEK VEREN HDP’YE SERT ÇIKTI
(İHA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, parti kapatılmasını doğru bulmadığını belirterek "Fakat bu partilerin yöneticilerinin bu işin bedelini ödemeleri gerekir diyorum. Fert fert, birey birey. Burada Anayasa’nın 14. Maddesi çok şeyler sağlıyor. Eğer bu yeterli değilse dokunulmazlık zırhından bunları sıyırmak suretiyle bunların bedelini şu açıklamaları yapanlar, terör örgütünü kendi arkasında gösterenler, terör örgütlerini kendi arkalarında gösterenler, ‘biz sırtımızı, şuraya, buraya dayıyoruz’ diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler” dedi.
Çin ve Endonezya’ya gerçekleştireceği resmi ziyaretler öncesi Ankara Esenboğa havalimanında basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.
“TÜZEL KİŞİYLE UĞRAŞMANIN ANLAMI YOK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Kandille arasına mesafe koymayan siyasetçiler hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmelidir” açıklaması hatırlatıldı.
Erdoğan da bunun üzerine, şöyle konuştu: "Bu konuda benim tabi önce yapmış olduğum açıklamalar var. Ben çok açık, net şuanda bulunduğum Cumhurbaşkanlığı makamında da bu düşüncemi koruyorum. Oda şudur, ben parti kapatılması olayını doğru bulmuyorum fakat bu partilerin yöneticilerinin bu işin bedelini ödemeleri gerekir diyorum. Fert fert, birey birey. Burada Anayasa’nın 14. Maddesi çok şeyler sağlıyor. Eğer bu yeterli değilse dokunulmazlık zırhından bunları sıyırmak suretiyle bunların bedelini şu açıklamaları yapanlar, terör örgütünü kendi arkasında gösterenler, ‘biz sırtımızı, şuraya buraya dayıyoruz’ diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidir. Ama partinin kapatılmasını asla doğru bulmuyorum. Bir partiyi kapatırsınız bir başka parti açılır. Fakat yönetenler, aktörler çok çok önemli. Yani biz gerçek kişileri bu konuda muhatap almalıyız. Tüzel kişiyle uğraşmanın anlamı yok. Onun içinde gerçek kişilere yönelik Parlamento bence gerekli değerlendirmelerini yapmalı bunları dokunulmazlık zırhından arındırmak suretiyle de ‘terör örgütüyle iş mi tutuyorsun, senin sırtını dayadığın yer terör örgütü mü?’ bunun bedelini ödeyeceksin ve bunu ödemeli. Yapılması gereken budur diye düşünüyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle son verdi: “Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağolsun diyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısının ardından beraberindeki heyetle Çin’e gitti.