Başbakan Ahmet Davutoğlu,Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısı‘nda konuştu. Başbakan Davutoğlu, Anayasa Mutabakat Komisyonu'na dair gelişmelere ilişkin, "Bütün siyasi partilere, bu çalışmaların devamı yönünde çağrıda bulunuyorum ve her konunun konuşulabileceği bir çerçeveyi masada tutmamız gerektiğini ifade ediyorum" dedi.
Davutoğlu, Vilayetler Evi'nde gerçekleştirilen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun Türkiye'de bilim politikalarını belirleyen, yönlendiren en yüksek kurul mahiyetini taşıdığını ifade etti.
1983 yılında başlayan süreç kapsamında kurulun bugüne kadar 29 kez toplandığını anlatan Davutoğlu, 2002 yılında AK Parti iktidara gelinceye kadar sadece 9 kez, son 13 yılda ise 20 kez toplandığını belirtti.
Başbakan Davutoğlu, hiç eksik olmadan her sene bir araya gelerek bilim ve teknoloji alanındaki düşünceleri, kanaatleri, stratejileri paylaşarak ve geleceğe dönük planlarla ilgili bilim kurul ve kurumlarını ilgilendiren kararlar aldıklarını vurguladı.
Toplantının geçen ay yapılacağını ancak İstanbul'daki terör saldırısı nedeniyle ertelendiğini aktaran Başbakan Davutoğlu, "Bir kez daha İstanbul'daki, Türkiye'deki bütün terör olaylarını lanetliyorum" diye konuştu.
Bugün akşama kadar devam edecek olan toplantıda, hem siyasi bakımdan geleceğe dönük planları ortaya koyacaklarını hem de salondaki bilim adamlarıyla bilimsel bir ortamda istişare etme, konuşma, konuları ele alma imkanına sahip olacaklarını ifade eden Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bilimsel gelişmelere baktığınızda tarih boyu 3 asgari unsurun mutlaka olmazsa olmaz şart olarak bilimsel gelişmenin önünü açtığını ve bunların olmayışının bilimsel gelişmeyi engellediğini görüyoruz. Birincisi istikrar, bir düzen, bir kamu düzeni, istikrarın olduğu yerlerde bilim hayatı gelişebilir, çünkü nihayet kargaşanın, kaosun, istikrarsızlığın, terörün, şiddetin olduğu bir alanda her şeyden önce güvenlik konuları bilimsel gelişmenin önünde gelmeye başlar. İkincisi ise fikir özgürlüğü. Fikir özgürlüğünün olmadığı, düşünce özgürlüğünün olmadığı toplumlarda istikrar olsa da bilimsel gelişme olmaz. Çünkü lokomotif düşünceler tartışmaya açılmayan, eleştirilmesi mümkün olmayan varsayımlara dayalı yaklaşımlar, bilimsel gelişmenin önündeki en büyük engellerdir. Üçüncüsü de bilimsel gelişmeleri ve bilimsel paradigmayı sosyal hayata yöneltecek ekonomik kalkınma ve gelişmişlik düzeyi. Bunlardan herhangi birisi eksik olduğunda o ülkede bilimsel gelişmenin sağlanabilmesi mümkün olmaz. "
BAŞBAKAN’IN DEĞERLENDİRMESİ
Başbakan Davutoğlu, değerlendirmelerine şöyle devam etti:"Aslında bu bizim için çok önemli bir ön şart mahiyetindedir. Çünkü Türkiye bugün çok kritik bir coğrafyada kendi istikrarını koruyarak, demokrasisini yaşatarak ve ekonomik kalkınmasıyla birlikte bilimsel gelişmenin önünü açmayı hedefliyor. Biz bu çerçevede son 13 yılda istikrarlı bir dönem yaşamış olmamız, istikrarlı siyasi bir seyir takip etmiş olmamız, aldığımız kararları uygulayabilme kabiliyetine sahip olmamız dolayısıyla ve aynı dönemde büyük bir ekonomik kalkınma sergilemiş olmamız dolayısıyla, Ar-Ge çalışmalarında büyük bir ivme kazandık."
AR-GE ÇALIŞMALARI
2002 yılında Ar-Ge faaliyetleri ile bugünkü Ar-Ge çalışmaları karşılaştırıldığında arada büyük bir fark olduğuna işaret eden Davutoğlu, "2002 yılında sadece 3,9 milyar tutarındaki Ar-Ge çalışmaları geçen yıl itibarıyla 17, 6 milyar tutarına kadar çıktı. Dolayısıyla gayrisafi milli hasılaya oran itibarıyla da yüzde 0,5 yüzde 1'e çıkmış olduk. Önümüzdeki dönemde inşallah yüzde 3'e bunu çıkarmayı hedefliyoruz. Bugün alacağımız kararla da bu doğrultuda önemli mesafeler alacağımıza inanıyorum" diye konuştu.
Tarihte de bilim insanlarının bilim alanında atılan adımları değerlendirerek adım attıklarını, buna göre gidecekleri ülkeleri seçtiklerini kaydeden Başbakan Davutoğlu, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra İstanbul'u yeniden inşa etmek, bir ekonomik merkez haline dönüştürmek adına bilim insanlarını buraya çekecek teşvikler verdiğini anımsattı.
Başbakan Davutoğlu, bir yeri fethetmenin yetmeyeceğini, aynı şekilde gelecek planlaması yapılabilecek siyasi düzenin sürmesinin de önemli olduğunu söyledi.
İkinci Dünya Savaşı'nda, Avrupalı bilim adamlarının göç etmesinin, Amerika'daki üniversitelerin gelişmesinde büyük etkisi olduğunu belirten Davutoğlu, yine İkinci Dünya Savaşı'ndan kaçan Alman bilim adamlarının etkisiyle başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere pek çok üniversitenin bölümlerinin geliştiğini anlattı.
Davutoğlu, Türkiye'nin şimdi de bilim insanlarını cezbedecek şekilde bilimsel ortamın iyileştirildiği bir altyapıya kavuşturulması gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti: "Bunun olmazsa olmaz şartları istikrar. Son dönemde özellikle çevre bölgelerde, ülkelerde yaşanan krizler Türkiye'yi tam anlamıyla bir cazibe merkezi haline getirmiş durumda. Bir çok bilim insanı, önemli düşünür, Türkiye'de yaşamayı, çevre ülkelerdeki siyasi krizler dolayısıyla büyük bir avantaj olarak görmekte, bu çerçevede de vatandaşlık müracaatları da dahil olmak üzere hepimizi sevindiren bir gelişme trendi görmekteyiz. Ama burada Türkiye içinde tehdit teşkil eden en önemli husus, terör faaliyetleri bağlamında son dönemde Türkiye'yi de bu jeopolitik kriz kuşağına çekme çabalarıdır. Biz buna karşı mutlaka, hep beraber omuz omuza vermek durumundayız ve Türkiye'nin her türlü terör tehdidi karşısında, bu terör tehdidinin ortaya çıkardığı riskler karşısında bütün kurumlarıyla sivil toplum kuruluşlarıyla aydınlarıyla akademisyenleriyle birlikte tavır almamız, bilimsel hayatımızın gelişmesi bakımından da büyük önem taşıyor."
ORTAK BİR TUTUM SERGİLEMELERİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
Başbakan Davutoğlu, bütün illerde üniversite kurduklarını, eğer bazı illerde güvenlik şartları sağlanamazsa bu üniversitelerden olumlu bilimsel yayınlar, gelişmeler beklemenin imkansız olacağını dile getirerek, "Bu dönemde özellikle de belli şehirlerimizde yoğunlaşan terör tehdidi karşısında bilim adamlarımızın açık ve net bir tavırla Türkiye'nin geleceğini tehdit eden bu gelişmeler karşısında ortak bir tutum sergilemeleri büyük önem taşıyor. Her ne suretle olursa olsun Türkiye'nin bu jeopolitik risk kuşağına girmemesi konusunda her türlü tedbiri almaya kararlıyız" diye konuştu.
Demokrasi bağlamında ise Türkiye'nin, fikir, düşünce ve bilimsel özgürlüğün güçlendirildiği bir yeni dönemi 2002'den itibaren yaşadığını söyleyen Davutoğlu, demokrasi ve istikrarı birlikte sürdürmenin önemine işaret etti.
Demokrasinin güçlendirilmesi bağlamında bundan sonra da atılacak adımları yoğunlaştıracaklarını ifade eden Davutoğlu, büyük reform çabalarına öncülük edeceklerini anlattı.
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Davutoğlu, bu çerçevede düşünce özgürlüğünü sınırlayan, eleştirel bakışı kısıtlayan her türlü yaklaşımın karşısında olduklarını vurgulayarak, "Eleştirel bakışın olmadığı, düşünce özgürlüğünün olmadığı ortamlarda bilimsel gelişmenin yaşanabilmesi de mümkün değil. Bu bağlamda da özellikle demokratikleşme çerçevesinde en önemli reform adımlarımızdan biri olan sivil anayasanın gerçekleşmesine de büyük önem veriyoruz" dedi.
12 Eylül döneminde öğrenci, 28 Şubat döneminde öğretim üyesi olduğunu, her şeyi yaşadıklarını anlatan Davutoğlu, askeri ihtilallerin, olağanüstü şartların, terörün nasıl olumsuz sonuç doğurduğunu önce bilim adamlarının hissettiğini ve yaşadığını dile getirdi.
Başbakan Davutoğlu, "Şimdi biz 12 Eylül, 28 Şubat gibi, o fikir özgürlüğünü kısıtlayan, düşünce özgürlüğünü yok eden tecrübelerden sonra gerçek anlamda bilimsel hayatı teşvik edecek demokratik bir ortamı sağlamakla yükümlüyüz. Türkiye'de bütün kurumların hak ettiği ve hedef olarak gördüğü temel çerçeve içinde Türkiye'nin kalkınmasına katkıda bulunmaları için demokrasimizin güçlendirmesi şart" şeklinde konuştu.
Hükümeti kurar kurmaz, siyasi parti liderlerini ziyaret ederek, sivil bir anayasanın Meclis tarafından yapılması için görüşmeler yaptığını hatırlatan Davutoğlu, bu görüşmelerdeki olumlu atmosferi de göz önünde bulundurarak, Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a yeni anayasa uzlaşma komisyonu konusunda adım atılmasının vaktinin geldiğini söylediğini aktardı.
TBMM Başkanı Kahraman'ın da bütün siyasi partilere böyle bir Anayasa Komisyonu oluşturulması için davette bulunduğunu ve gerekli çalışmaların yapıldığını hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ancak dün yaşadığımız bir gelişme, bu olumlu atmosferi son derece olumsuz yönde etkileyen bir sonuç doğurdu ve dün ana muhalefet partisinin temsilcileri belli konuların kesinlikle masada olmayacağını ifade ederek, başta başkanlık sistemi olmak üzere, komisyon çalışmalarına katılmayacaklarını zikrettiler. Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim, eğer anayasa bütün toplumu kuşatan bir mutabakatla gerçekleşecekse her konu masada olabilmeli. Hiç kimse bir diğerine, şu konu masada olsun ya da olmasın diye bir husus dikte etmemeli. O bakımdan biz dünkü gelişmeden sonra yaptığımız değerlendirmeyle bu çalışmaların devamı mahiyetinde AK Parti olarak ekibimizle birlikte komisyonda yer almaya devam edeceğimizi ifade ettik. Buradan da bir kez daha bütün siyasi partilere çağrıda bulunuyorum, Türkiye'nin ve gelecek nesillerin en önemli teminatı, özgürlükçü ve katılımcı bir demokrasinin en önemli ana unsuru sivil özgürlükçü ve katılımcı bir anayasadır. Bunun yapılabilmesi için hiçbir ön şart öne sürmeden, hep beraber elimizden gelen gayreti göstermek ve bir masa etrafında her türlü siyasi fikri tartışmak ve sonunda milletimizin bizden beklediği şekilde uzlaşı ile mutabakat ile beraber bir anayasayı Türk siyasi tarihinin en büyük başarısı olarak siyasi, sosyal hayatımıza kazandırmak hepimiz için görev telakki edilmelidir. Bir kez daha bütün siyasi partilere bu çalışmaların devamı yönünde çağrıda bulunuyorum ve ön şart olmaksızın her konunun konuşulabileceği bir çerçeveyi masada tutmamız gerektiğini ifade ediyorum. Sayın Meclis Başkanımızdan da başlattığı bu güzel teşebbüsü devam ettirme yönünde iradesini sürdürmesini rica ediyorum. Her ne surette olursa olsun, biz Türkiye'de her şeyi tartışabilme, konuşabilmeliyiz. Birbirimize tahammül edebilmeliyiz. Ön şart koşmadan ülkemizin geleceğini konuşabilmeliyiz. Bu aynı zamanda bilimsel hayatla da doğrudan irtibatlı bir husustur. Özgürlüklerin genişlediği, geliştiği ve derinleştiği bir ortamda bilim hayatımız da büyük bir canlılık kazanacaktır. Bir kez daha bütün sivil toplum kuruluşların ve siyasi partilere bu yöndeki çalışmalara katkıda bulunma çağrısında bulunuyorum."
Başbakan Ahmet Davutoğlu, tarih boyunca, ekonomik kalkınma ile bilimsel hayat arasında doğrudan bir irtibat olduğunu belirterek, geçmişte, kadim dönemde, önemli siyasal, ekonomik, bilimsel merkez olma özelliği taşıyan bir ülke olan Türkiye'nin, yeni dönemde de bu potansiyelini harekete geçirmek zorunda olduğunu kaydetti.
İKİ ÖNEMLİ VURGU
"Bugün ele alacağımız iki önemli konu aynı zamanda bilim hayatıyla, ekonomi ve sosyal hayat arasındaki bağları da ortaya koyuyor." diyen Davutoğlu şunları söyledi:"Birinci önemli konumuz, akıllı üretim sistemlerine yönelik çalışmaların yapılması. Bu çerçevede daha önce üç sanayileşme aşamasından sonra sanayi 4.0 devriminin gerçekleşebilmesi, ülkemizin buna intibak edebilmesi içinde bugün alacağımız kararlar önem taşıyor. Bilindiği gibi birinci sanayi devrimi su ve buhar gücünün mekanik üretimde kullanılmasıyla yaşandı, biz bu gelişmeyi biraz geriden takip ettik, bu sebeple daha sonraki aşamaları da yakalamamız güç oldu. İkincisi, ikinci sanayi devrimi elektrik enerjisiyle çalışan üretim bantlarının devreye girmesiyle yaşandı bunu da biraz daha geriden takip ettik. Üçüncüsü ise bilgi teknolojileri ve otomasyon sistemlerinin sanayi üretiminde kullanılmasıyla yaşandı. Şimdi dördüncü bir devrimin eşiğindeyiz. Bu dördüncü devrim yazılım, robot teknolojileri ve yoğun bilgi paradigmasının tümüyle değiştiği, bilgi paradigmasının yeni bir nitelik taşıdığı, yapay zekanın, 3 boyutlu yazıcıların ve robot teknolojisinin kullanıldığı bir dönem. Burada bilgi felsefesi, bilgi paradigması ve temeli kökten değişiyor. Dolayısıyla bu yeni bilgi felsefesine, yeni bilgi paradigmasına intibak edenler, önümüzdeki dönemde ekonomik kalkınmayı da yönlendiren ülkeler olacak. Bizim hiç gecikmeden sanayi 4.0 devriminin ana unsurlarını ülkemize uyarlamak, uygulamak ve buna katkı da bulunmak sorumluluğumuz var.
Yine bugün ele alacağımız hususlardan biri de ulusal nükleer enerji teknolojisinin gelişmesi olacak. Bütün bunlar bizim önümüzdeki döneme rekabetçi ve yenilikçi bir perspektifle hazırlanmamızı mümkün kılacak. Biraz önce zikrettiğim gibi, ar-ge harcamalarını ve Hükümetimizin ilan ettiği 25 sektörel dönüşüm programında bilimsel gelişmenin, teknolojik gelişmenin orta teknolojiden üst yüksek teknolojiye geçiş aşamalarının da nasıl ele alınacağı konusunda bir çerçeve belirlemiştik. Çok güzel bir tesadüf, tevafuk diyelim, dün Meclisimize sevk ettiğimiz ar-ge reform paketi Meclisimizde kabul edildi ve sundu, bugün de Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplanıyor. İkisi arasında doğrudan bir irtibat var. Geçen sene bu masada, bu salonda ele aldığımız konulardan birisi, bilimsel gelişmelerin piyasaya arz edilmesi ve üniversite-sanayi işbirliğiyle ar-ge çalışmalarının ticarileşmesini esas alıyordu. Dün Meclisimizde kabul edilen ar-ge reform paketiyle gerçekten önümüzdeki dönemde ticarileşme yönünde ve ar-ge temelli sanayi faaliyetlerinin artması yönünde önemli teşvikleri ekonomi sektörüne sunacağız.
Birkaç tanesini zikretmek gerekirse, reform paketinin hayata geçmesiyle birlikte tasarım merkezlerini de ar-ge merkezi gibi desteklemeye başlayacağız inşallah.Ar-ge merkezi kurmak için gerekli personel sayısını da 30’dan 15’e düşürüyoruz. Ar-ge ve tasarım merkezlerinde teknoloji geliştirme bölgelerinde daha fazla ve daha nitelikli personel istihdam edilmesinin önünü açıyoruz. Özellikle ar-ge merkezlerinde istihdam edilecek temel bilimler mezunu gençlerin maaşlarının brüt asgari ücret kadar kısmını Hükümet olarak biz karşılayacağız.Üniversite-sanayi işbirliği projelerinde yer alan akademisyenlerin hem gelirlerini artırıyoruz, hem de bu gelirlerden Gelir ve Damga Vergisi alınmasına son veriyoruz. Bilim adamlarımıza bizim, bir bilim adamı da olarak da şahsen benim bir hediyem olarak takdim edilmesini arzu ederim. Gerçekten bilim adamlarımızın en iyi şartlarda akademik hayatlarını sürdürebilmeleri hepimiz için geleceğe dönük olarak atabileceğimiz en önemli adım. Ar-ge desteklerimizi hem nicel, hem de nitelik olarak, nitel olarak geliştirme yönünde adımlar atacağız. KOBİ’lerin sipariş yoluyla yaptıracakları ar-ge projelerinde vergi indiriminden yararlanmasını sağlayacağız. Dolayısıyla dün Meclisimizden geçmiş olan ar-ge reform paketi bugün ele alacağımız birçok konuda, ki burada iş dünyamızın temsilcileri var, devlet kurumlarımız var, üniversitelerimiz var, bakanlıklarımız var, hep beraber yeni bilimsel paradigmayı ülkemize uyarlamak ve paradigmayı sadece izlemek, takip etmek değil, aynı zamanda geliştirmek, derinleştirmek, burada yeni ufaklar açacak şekilde evrensel bilgiye katkıda bulunabilecek bir ortamı sağlayabilmek için bugün alacağımız kararlar önem taşıyor.
Tekrar bugün bizler hep beraber bu önemli toplantıda biraraya gelirken, sadece bugünlerin değil geleceğin Türkiye’sini de inşa etmek anlamında en önemli adımlardan biri olan teknoloji ve bilim alanındaki gelişmeleri toplumumuza en iyi şekilde sunmak sorumluluğunu üzerimizde taşıyoruz.
İstikrarı teminat altına almış, demokrasisi güçlenmiş, ekonomik kalkınmasıyla bilimsel gelişmeleri yönlendirebilecek güce kavuşmuş bir ülke geleceğin yükselen ülkesi olma potansiyeli taşır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün çevresindeki jeopolitik risklere rağmen istikrarını koruyabilmiştir ve geçen sene içinde 2 seçimi tam demokratik standartlar içinde yapmış, önümüzdeki 4 yıl için de yeni bir istikrar dönemini başlatmıştır. Yine demokratikleşme programımız ve reformlarımızla birlikte inşallah yeni sivil, özgürlükçü bir anayasayla önümüzdeki dönemde örnek alınan bir ülke konumunu daha da pekiştirerek sürdüreceğiz. Ve nihayet ekonomik kalkınmamız istikrar ve demokrasiyle birlikte yükselen üçüncü önemli ayak olarak bilimsel gelişmemizin de önünü açacak."